Anasayfa

AYASOFYA MÜZESİ KRONOLOJİSİ
Veysel Usta
Araştırmacı-Yazar

Ayasofya Kilisesi (St. Sophia), Trabzon Rum Devleti (1204-1461)'nin kurulduğu yıllarda (1240-1260) tarihleri arasında yapılmıştır. I. derece korunması gerekli tescilli kültür varlığı olan yapının özellikle güney cephesinde yeralan özgün taş işçiliği örneği süslemelerinde Selçuklu sanatının izleri görülmektedir.

Kilise, 1461'de Fatih Sultan Mehmet'in Trabzon'u Osmanlı topraklarına kattığı sırada camiye çevrilmemiş, aradan yaklaşık 111 yıl geçtikten sonra 1572/73 yıllarında camiye çevrilmiş olup dönem kaynakları ve hatıratlar bu durumu açıkça belgelemektedir. Fatih Sultan Mehmet'in, Trabzon'un fethi sırasında, yeni egemenliğin göstergesi olarak camiye çevirdiği iki kiliseden biri Trabzon Rum Devleti'nin baş kilisesi olan Chrisokephalos Kilisesi /Altınbaş Meryem Kilisesi, Ortahisar Fatih Camii adıyla, St. Eugenios Kilisesi de Yeni Cuma Camii adıyla camiye dönüştürülmüştür.

Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye çevrilen iki İslam mabedinin ihtiyaçlarını karşılamak için, fetihten hemen sonra Fatih Sultan Mehmet Han Vakfı adlı bir vakıf kurulduğu Osmanlı dönemi kayıtlarından anlaşılmaktadır. Bununla birlikte, bu vakfa ait vakıf senedi/vakfiye kaydı, Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivleri de dahil olmak üzere bugüne kadar hiçbir arşivde bulunamamıştır.

Ayasofya Kilisesi'nin, camiye dönüştüğü 1572/73 yıllarından hemen sonra bu ibadethanenin ihtiyaçlarını karşılamak üzere Ayasofya Cami-i Şerifi Vakfı kurulduğuna dair belgeler Trabzon Şeriye Sicilleri'nde tespit edilmiştir. Ancak Ayasofya Cami-i Şerifi Vakfı, muhtemelen 19. yüzyılın başında lağvedilerek temellükünde bulunan Ayasofya Camii, Fatih Sultan Mehmet han Vakfı'nın mülkiyetine geçmiştir.

1572/73 yılında camiye dönüşen Ayasofya, 1916'da yaşanan Rus işgaline kadar cami olarak faaliyet göstermiştir. Rus işgali sırasında, Rus bilimadamlarında fresklerin üzerin üzerleri açılarak yeniden kiliseye dönüştürme girişimleri sürdürülmüştür. 24 Şubat 1918 tarihindeki kurtuluştan sonra ve Milli Mücadele dönemlerinde bir süre hastane olarak kullanılmıştır. Dolayısıyla bu süre içinde ibadet dışı kalmıştır. II. Dünya Savaşı yıllarında, 1944 yılından itibaren 1953 yılına kadar Tümen Komutanlığına bağlı askeri depo olarak kullanıldı. 1949 yılında yapılan bir başvuru üzerine, sökonusu mekan Tümen Komutanlığı tarafından boşaltılarak yeniden cami olarak kullanılmak üzere önce Vakıflar Bölge Müdürlüğüne teslim edilmiştir. Bu müdürlük tarafından binanın anahtarı, 30.04.1953 tarihli bir tutanakla temizlik yapılarak namaz kılınmak üzere Ayasofya Mahallesi muhtarlığına teslim edilmiştir. Bu tarihten itibaren, Muhammet Şefik Yazıcı'nın imamlığında yeniden Cami olarak işlev görmeye başlayan yapı, aradan kısa bir süre geçtikten sonra, 1957 yılında yeni bir uygulamaya tanıklık etmiştir.

Demokrat Parti Hükümeti döneminde, İstanbul'daki Amerikan Bizans Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Ernest Hawkins tarafından Ayasofya Camii'nde yapılması öngörülen restorasyona ilişkin 1956 yılında bir fizibilite raporu hazırlanmış ve bu rapor ilgili makamlarca 1957'de uygun görülmüştür. Bunun üzerine dönemin Vakıflar Genel Müdürlüğü (veya ilgili bakanlık) ile İngiltere'nin Edinburg Üniversitesi arasında yapılan bir protokol çerçevesinde restorasyon çalışması yapılması, Demokrat Parti iktidarı döneminin ilgili kurumlarınca uygun görülmüştür. Ayasofya Camii'nde restorasyon (iç mekanlardaki fresklerin üzerinin açılması ve tamiri de dahil) çalışması Michael Smith başkanlığında A. Powell, Robert Thomson ve David Winfield'den oluşan heyetle, 1957 yılı sonunda başlamıştır. Aliye Aşırbaylı'nın Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü adına gözlemci olarak görev yaptığı restorasyon çalışması hakkında dönemin Milli Eğitim Bakanlığına David Winfield tarafından her 6 ayda bir rapor gönderilmiştir. Bu raporlar 1959, 60, 61, 62 yıllarında 5 rapor olarak Milli Eğitim Bakanlığına ait Türk Arkeoloji Dergisi'nde yayımlanmıştır. 1957 yılı sonunda başlatılan restorasyon 1962 yılında tamamlanmıştır.

Başlayan restorasyon çalışması sırasında, iç mekanlardaki fresklerin üzeri açılmaya başlayınca, 1959 yılından itibaren cami cemaati camiyi terk etmiş, namazlar başka camilerde kılınmaya başlanmıştır. Bunun üzerine mahallede cami ihtiyacını karşılamak üzere Ayasofya Mahallesi Cami Yaptırma Derneği kurulmuştur. Bu derneğin, 15.01.1961 tarihli bir dilekçeyle ilgili makamlara yaptığı başvuru üzerine 1961 yılında başlatılan yeni cami inşaatı 1965'te tamamlanarak Yeni Fatih Camii olarak ibadete açılmıştır.

1962'de Ayasofya'da restorasyonun tamamlanması ve cemaatten yoksun kalması üzerine, restorasyonu yaptıran Vakıflar idaresince binanın boş olarak turist ziyaretine açılması amacıyla Milli Eğitim Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğüne verilmiştir. Bu konuda, Trabzon Vakıflar Bölge Müdürlüğünün Vakıflar Genel Müdürlüğüne 2.10.1965 tarihli ve 91/41-402 sayılı yazısıyla müze olarak kullanılması hakkında uygun görüş verilmiştir. Muhtemelen bu görüş, Vakıflar Genel Müdürlüğünce dönemin Milli Eğitim Bakanlığına da iletilmiş olmalıdır ki, Ayasofya Camii, Ayasofya Müzesi olarak bu tarihten itibaren turizme hizmet vermeye başlamıştır.

Ayasofya Müzesi'nin tapu kaydına göre Fatih Sultan Mehmet Han Vakfı'nın mülkiyetinde bulunduğu gerekçesiyle Trabzon Vakıflar Bölge Müdürlüğünce Trabzon Asliye 2. Hukuk Mahkemesi'nde 1996/409 esas ve 1997/315 karar nolu dosya ile haksız müdahale önlenerek Ayasofya'nın Kültür Bakanlığından alınıp mülkiyet sahibi Vakıflara devredilmesi talebiyle dava açılmıştır. Sözkonusu mahkeme talebi değerlendirerek; Taşınmaz Kültür Varlıkları Yüksek Kurulu'nun 4.9.1985 gün ve 1426 sayılı kararı ile korunması gerekli kültür varlığı olarak tescil edildiği ve aynı Bakanlığın Ankara Bölge Kurulu'nun 24.01.1986 gün ve 835 sayılı kararıyla Türk cami mimarisi özellikleri taşımadığı, kilise özelliklerinin yanında iç duvarlarındaki freskleri, zemin mozaikleri ve dış duvarlarındaki kabartmaları ile bu yapıya cami fonksiyonu verilmesinin uygun olmadığına karar verildiği belirtilerek sözkonusu yapı üzerindeki Kültür Varlıkları Yüksek Kurulu kararlarının kaldırılmadan haksız müdahaleden sözedilemeceğini ifade edilerek davanın reddine karar verilmiştir. Mahkemenin bu kararına Vakıflarca yapılan itiraz, Yargıtay I. Hukuk Dairesi'nin 1998 tarih, 6603 esas ve 9265 sayılı kararıyla yerel mahkemenin verdiği karar onanmıştır.

Aradan 14 yıl gibi bir süre geçtikten sonra Trabzon Vakıflar Bölge Müdürlüğünce Trabzon Asliye 1. Hukuk Mahkemesi'nde 2011/102 esas ve 2011/194 karar nolu dosya ile haksız müdahalenin önlenmesi talebiyle yeni bir dava açılmıştır. Bu davada da daha 1996 tarihli kararda olduğu gibi mahkeme davanın reddine karar vermiştir. Bu karar Trabzon Vakıflar Bölge Müdürlüğünce Yargıtay nezdinde temyiz edilmiştir. Yargıtay 1. Hukuk dairesinin 2012/5916 esas, 2012/8101 karar nolu ve 27.6.2012 tarihli kararıyla yerel mahkemenin davanın reddine verdiği kararı, her ne kadar Anıtlar Yüksek Kurulu'nun sözkonusu yapının müze olarak kalmasına dair kararı olsa da bu konuda asıl yetkinin mülk sahibi olan Vakıflar İdaresine ait olduğu gerekçesiyle yerel mahkemenin kararını bozarak yeniden yerel mahkemeye iade etmiştir.Yargıtay'ın bozma kararını müteakip Trabzon 1. Asliye Hukuk Mahkemesi bu kez 2012/240 esas ve 2012/386 karar nolu kararıyla Yargıtay'ın bozma kararına uyarak açılan davanın kabulü ile Kültür Bakanlığının Vakıflar İdaresine ait yere olan müdahalesinin önlenmesine karar vermiştir. Bu kez karar Trabzon Defterdarlığı Muhakemat Müdürlüğü tarafından Yargıtay nezdinde temyiz edilmiş olmasına rağmen davayı kaybetmiştir. Ve buna bağlı olarak Ayasofya Müzesi'nin Kültür Bakanlığınca Vakıflar Genel Müdürlüğüne devir işlemleri başlatılmış ve geçtiğimiz günlerde tamamlanmıştır.

Hizmete açıldığı 1964 yılından bugüne Trabzon'un en önemli gezi mekanı olan Ayasofya, Trabzon'a gelen hemen bütün yerli ve yabancı turistleri tarafından ziyaret edilen bir anıt müzesidir. O kadar ki turizm istatistiklerine göre, kenti ziyaret eden bütün yabancı turistlerin vazgeçilmez uğrak mekanı olan Ayasofya, Atatürk Köşkü'nden bile fazla ziyaretçi tarafından gezilmiştir. Sanayi tesisi ve istihdamı olmayan Trabzon'un tek istihdam alanı olarak görülen turizmin en önemli mekanı ve kamu geliri olarak yıllık yaklaşık 500.000 TL. gelir kaynağından yoksun kalmıştır. Bunun yanı sıra, bu müze nedeniyle önemli bir istihdam alanı yaratılan hediyelik eşya sektöründe de ciddi kayıpların meydana gelmesi kaçınılmazdır.

4000 yıllık tarihi geçmişiyle bir kültür kenti olan Trabzon'un, mevcut bir müzesinin kapatılmasından öte, çok sayıda daha müzeye ihtiyacı olduğu açıktır. Zira, tek kurtuluş yolu olarak görülen turizmin çeşitlendirilmesi ve buna bağlı olarak konaklama süresinin uzatılarak birkaç güne yayılması için Trabzon'da kamu ve özel sektör kaynaklı çok sayıda proje üzerinde çalışılırken (DOKAP: Doğu Karadeniz Kalkınma Planı'nın bütün ayakları turizmin çeşitlendirilmesi üzerine kurulmuşken), Ayasofya Müzesi gibi Trabzon'un ilk akla gelen kökleşmiş bir müzesinden yoksun kalması büyük bir çelişkidir.

Ayasofya Mahallesi'nde yeni bir camiye ihtiyaç olduğuna dair hiçbir bilgi yoktur. Kaldı ki böyle bir ihtiyaç olması halinde, tıpkı fetihten hemen sonra yapılan Gülbahar Hatun Camii gibi kimlikli, mimarisi, tasarımı ve kapasitesi ile gelecek yüzyıllara bile hitap edebilecek yeni bir caminin yapılmasında bütün Trabzon ve Trabzonluların destek ve yardımlarından asla şüphe yoktur. Kaldı ki Ayasofya'nın müzeye dönüştürülmesi sırasında, 1965 yılında görüş belirten dönemin Trabzon Vakıflar Müdürünün yazısında da belirttiği üzere, kilise olarak yapıldığı için cami olarak kullanıma elverişli olmayan bir binanın İslam ibadethanesine dönüştürülmesi yerine çok daha görkemli ve her şeyiyle özgün bir cami yapılarak Müslümanların burada ibadet etmelerinin sağlanması vicdanlara da huzur sağlayacak bir uygulama olsa gerektir.