Erdoğan BOZOK (Karikatürist)
Yaşım 80 olduğuna göre demek ki aradan yaklaşık 69 yıl geçmiş... Vay be! İnanmak zor ama gerçek... Dördüncü ve beşinci sınıfları Sotha’da, Faroz’un doğu tarafında, kayalıkların üstünde bulunan Cumhuriyet İlkokulu’nda, Eyüp Sabri Hoca (Lermioğlu)’nın öğrencisi olarak bitirdikten sonra Trabzon Lisesi’nin orta birine başlamıştım. Eyüp Sabri Hoca’dan biraz söz etmek gerek. Yanında taşıdığı tıraş makinesiyle öğrencilerinin saçlarını keser; müzik derslerinde, özenle taşıdığı kemanını sol omzuna değil, sarkıtarak (kemençe pozisyonunda) çalardı. Tatillerde Boztepe’deki evine ders almaya gittiğimizi anımsıyorum. Ders aralarında kışlık odunlarını istif ederdik. Nur içinde yatsın...
Dr.Rahmi ÇİÇEK
(KTÜ Fatih Eğitim Enstitüsü Öğretim Üyesi)
Giriş
Şerif Mardin, Osmanlı’dan Cumhuriyet’in 1960’lı yıllarına kadar Türk siyasal ilişkilerini açıklarken, Edward Shils’in “Center and Periphery”sinden hareketle merkez-çevre ilişkisi üzerinden Osmanlı merkez-taşra ilişkilerini ve onun devamı niteliği taşıyan Cumhuriyet döneminde oluşturulmaya çalışılan ulus devleti, merkez-çevre ilişkilerinden hareketle açıklamıştır (1). Cumhuriyetin merkez-çevre ilişkisini değerlendirirken de Osmanlı deneyiminin ve toplumsal merkez-çevre ilişkisinin kendine özgünlüğü tezinden hareket edilmediğini vurgulamaktadır. Cumhuriyeti kuranların, Osmanlı toplumunun Avrupa’nın uluslaşma sürecinden farklı, batı tipi merkez-çevre ilişkisi dışında, kendine özgünlüğünü yeterince fark edemediklerini ifade etmektedir. Bu nedenle, Cumhuriyet döneminde yapılan yeniliklerin daha çok batı tipi ulus-devlet ilişkisinin temel alındığını belirterek, 1950’lerde ortaya çıkan siyasal ve toplumsal problemlerin kaynağını bu algılama eksikliğine bağlamaktadır.
19. Yüzyıl Emperyalizminin kendi dışında kalan dünyayı çevreleştirmesinin teorik boyutları üzerinde duran Şevket Pamuk, uluslararası ticaret açısından, üç tür çevreleştirme üzerinde durmaktadır. Birinci tür resmi sömürgeciliktir. Sömürge-sömürgeci ilişkisi içerisinde emperyalist ülke, sömürge toprakları üzerinde istediği siyasal veya ekonomik düzenlemeyi yapma yetkisinde tamamen özgür olduğu gibi, başka emperyalist güçlerin müdahalesine de izin vermiyordu.
İkinci tür sömürgecilikte, sömürge siyasal bağımsızlığa sahip olmakla birlikte gayri resmi emperyalist güçlerin çevreleme girişimleriyle karşı karşıya idi. Sömürgedeki tüm ilişkiler metropol bir tek ülkenin denetimi altında yürütülmekteydi. Burada, siyasal iktidarın ticaret sermayesi ile ihracata yönelen büyük toprak sahiplerinin ittifakının elinde olduğu Orta ve Güney Amerika ülkeleri kast edilmektedir.
Üçüncü tür sömürgeleştirme, emperyalistler arası rekabete açık konumda bulunan topraklarda ve siyaseten bağımsız konumda olan devletler üzerindeki mücadele olarak görülür. Çin, Osmanlı ve İran örneklerinde olduğu gibi birden fazla emperyal devlet, sözde bağımsız olan bu devletleri aralarındaki mücadele ile çevreleştirmeye çalışmışlardır. Üçüncü türü, ikincisinden ayıran en önemli özellik, emperyalistler arası rekabet koşulları ile görece güçlü bir merkezi devletin bir arada bulunmasıdır. Bu toplumsal kuruluşlarda merkezi bürokrasi ile dünya ekonomisiyle kendi çıkarları doğrultusunda bütünleşmeden yana olan toplumsal sınıflar, yani tüccar ve ihracata dönük büyük toprak sahipleri arasında bir çelişki görülmektedir (2).
Merkez-çevre ilişkileri açısından 19. yüzyıldan 20. yüzyıla geçişte Trabzon örneğini ele alırken, hem Şerif Mardin’in klasik Osmanlı modelinde merkez-çevre ilişkileri dışında kendine özgü tarafları olduğu tezi, hem de Şevket Pamuk’un Osmanlı’nın son yüzyılını yarı sömürge devleti olarak niteleyenlerin aksine, üçüncü bir kategoriden hareket ederek, Osmanlı’dan, Cumhuriyet’e geçiş sürecindeki bu tanımlamayı Trabzon’daki gelişmelere uygun buldum.
Bu durumda; Cumhuriyet, sadece İstanbul’u bertaraf etmekle kalmamış, aynı zamanda 19. Yüzyıl Osmanlı’sında oluşan emperyalist güçlerin tek tek Osmanlı’da merkez olma girişimlerini de ortadan kaldırmıştır.
Pamuk’a göre, üçüncü tür ülkeler üzerinde merkez-çevre ticaretinin genişlemesine, sonradan bir başka boyut, merkez ülkelerinden sermaye ihracı eklendi. Çevre devletlerine büyük miktarda borç verildi. Daha önemlisi, çevre ülkelerinde demiryolları gibi ticareti genişletmeye yönelik altyapı tesislerine büyük miktarda yatırım yapıldı. Buna karşılık, tarım ve sanayi gibi doğrudan üretim faaliyetlerine sermaye, Birinci Dünya Savaşı’na dek sınırlı kalmıştır (3). İşte bu durum bize 19. Yüzyılın başlarında yaklaşık 15 bin nüfusa sahip olan Trabzon’un 1870’lı yıllara gelindiğinde hem nüfus ve hem de fiziksel özellikleri bakımından gelişmesini açıklayan önemli bir tespittir. Nüfusu 60-70 binlere çıkan şehir, bir taraftan uluslararası ticaretin Karadeniz sahilindeki önemli üslerinden biri olurken, diğer yandan kozmopolit bir görüntüye sahip olarak fiziksel büyümesini gerçekleştirirken, bunun arkasında sadece Osmanlı’nın ticari ve doğal büyümesinin olmadığını göstermektedir.
Trabzon’da Uluslararası Sömürü Sistemi ve Uzantıları Açısından Merkez-Çevre Oluşumu
Osmanlı İmparatorluğu üzerinde 1830’lardan itibaren denetim mekanizmaları kuran emperyalist devletler, bazen kendilerine özgü, bazen de birbirlerine benzer yöntemler kullandılar. Bu yöntemleri genelleyecek olursak; Birincisi Osmanlı devletini açık pazar haline getiren ticari imtiyaz antlaşmaları ve içeride bu anlaşmalara dayalı olarak oluşturulan imtiyazlı gayrimüslim unsur. İkincisi İmparatorluğun din ve etnik çeşitliliğinden faydalanarak, bu grupları yönlendirme ve sahiplenme. Üçüncüsü, Osmanlı yönetimi üzerinde baskı oluşturarak, denge politikası denilen yapı içerisinde, Osmanlı Devleti’nin siyasal çıkmazlara doğru sürüklenmesi. Dördüncüsü de Osmanlı’nın değişme isteğinin reformlar adı altında teşvik edilerek, kontrol altında tutulması.
Küçük Kaynarca Antlaşması, Osmanlı üzerinde uluslararası baskının ilk adımlarından biri oldu. Çarlık Rusya’sı Osmanlı üzerinde Ortodoks cemaat üzerindeki kontrolünü artırırken, bu kontrol mekanizmalarından biri de Trabzon’da yaşayan Rum cemaati üzerinde oluşturuldu. Rusya açtığı konsoloslukla bir taraftan Rum cemaatin menfaatlerinin koruyucusu ve kollayıcısı olurken, diğer yandan Karadeniz’in önemli bir liman kenti olan Trabzon’da Rus ekonomik menfaatlerini korumayı amaçladı.
1801’de Rus konsolosluğunun açılmasından 19. Yüzyılın sonlarına kadar Trabzon’da, uluslararası rekabetin doğurduğu ticari faaliyetlerin bir sonucu olarak, emperyalizmin uzantıları olan konsoloslukların sayısı da artı. 1888 yılında Trabzon’da Avusturya-Macaristan, İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya, İran, Yunanistan, Belçika ve Amerika, İspanya ve Felemenk devletlerinin konsoloslukları yer almaktaydı (4).
Bu konsoloslukları sadece birer ticari ve siyasal odak olarak düşünmek mümkün değildir. Çünkü şehir hayatında, bu temsilciliklerin, şehrin ve şehirlinin yeni odak merkezleri olarak değişimi yönlendirdikleri bilinmektedir.
Şehirde konsoloslukların en belirgin etkilerinden biri, şehrin cazibe merkezinin Meydanı Şarkî’ye kayması oldu. Klasik Osmanlı döneminin idare merkezi olan Ortahisar Osmanlı idari yapılanmasının merkezi olarak devam ederken, yeni merkez kentte yaşayan Hristiyan toplumu da bu alana doğru çekti. Meydan ve Liman 19. yüzyıl Trabzon şehrinin ticari ve ekonomik olduğu kadar kültürel merkezi oldu. Limanı kullanan yerli ve yabancı acentelerin toplandığı meydan, yabancı konsoloslukların da burada yer almalarına sebep olmuştur. Meydan, deniz yoluyla gelen yabancılarla, İpek yolu kervanlarının ilk uğrak yeri oldu. Tarihi hanlar ile 19. yüzyıl otel ve lokantaları burada toplandı. Meydan’dan açılan iki sokak Uzun Sokak ve Kunduracılar Sokağı alışveriş mekânları halini aldı.
19. Yüzyıl Trabzon’unda şehrin yükselişindeki kesit noktalara baktığımızda ilk gelişme 1800’lü yılların başında açılan Rus konsolosluğu ile birlikte Rum Ortodoks cemaatin etkinliği kendisini gösterdi (5).
İkinci gelişme; 1829 yılında imzalanan Edirne Antlaşması’ndan sonra ortaya çıkan ticari faaliyet ve olanakların, çevre vilayetlerden kente nüfus akışını sağlamasıdır. 1835’te kent nüfusu 25-30 bine ulaşarak, yüzyılın başındaki nüfus ikiye katlanmıştır. Bu nüfusun 20-24 bini Müslüman, 3,5-4 bin kadarı Rum ve kalan 2 bini de Ermeni idi (6).
Üçüncü dönüm noktası ise Kırım Savaşı’dır. Savaş sırasında ikmal üssü haline gelen şehirde ticari faaliyet doruk noktaya ulaştığında, çevre kasaba ve köylerden birçok insan Trabzon’a yerleşerek yoğunlaşan ticari hizmetlerde çalışmaya başlamışlardır. 1856 yılında şehrin nüfusu 70 bine yaklaşırken çevreden göç eden Rum ve Ermeniler şehrin demografik durumunu değiştirmeye başladı. Bu Gayrimüslim nüfusun çoğu yeni mesleklere dâhil olarak kendi cemaat mensuplarının ticarethanelerinde hizmet vermeye başladılar. Türkler ise büyük ölçüde inşaat sektöründe istihdam edildiler. Kırım Savaşı’nın yarattığı zenginlik, kentin hızla gelişmesini sağladı. Biriken sermaye yeni han ve evlerin inşa edilmesini sağladı. İngiliz konsolosu, şehirde meydana gelen değişimi anlatırken şu ifadelere yer vermektedir:
“Trabzon yöresel olarak büyük bir maddi gelişme gösterdi. Üç yıllık savaş, büyük miktarda altının burada birikmesine yol açtı ve büyük tüccarlardan birkaçı bunlardan yararlanmayı bildi. Her gün binalar yükseliyor, kentin sınırları önemli ölçülerde büyüyor, yerliler daha iyi giyiniyor ve daha iyi yaşıyorlar, yoksullar çeşitli sıkıntılar ve yoksunluklar nedeniyle azalmakla birlikte her yerden gelen yabancılar bu boşluğu dolduruyor” (7).
Trabzon’da oluşan nüfus ve servet yoğunluğu 1813’te 18 cami, 10 kilise, 8 han, 5 hamamdan oluşan sayıları, 1847’de 22 cami, 27 kilise, 14 han ve 12 hamama çıkardı. 1860’lara gelindiğinde ise yaklaşık 60 bin nüfusa ulaşan kentte 52 cami, 55 kilise ve şapel, 22 han, 12 kervansaray, 15 hamam 87 fırın bulunmaktaydı (8).
1871 yılına gelindiğinde ise Trabzon’daki emlak sayısı şu şekildedir:
Postahane:1, gümrük:3, fener:1, karantina: 1, muvakkithane: 1, telgrafhane: 1, karakolhane: 1, cephane: 1, tabya, 2, imaret: 1, çeşme:201, şadırvan: 2, namazgah: 1, türbe: 5, tekke: 3, medrese, 4, mekatib-i İslam: 18, mekatip-i rüştiye: 1, fetvahane: 1, mescit: 17, cevami: 27, oda: 66, hamam: 12, fırın: 86, han: 33, mağaza: 441, dükkan: 1232, hükümet konağı: 1, hane: 4139, Ermeni kilisesi: 3, Rum mezarlığı: 1, Rum mektebi:3, Rum kilisesi: 24, İslam kabristanı: 18, kuyu: 15, yer mahzeni: 2, bağçe: 2, kahvehane: 131, bedesten maa dolap: 44, samanlık: 5, mumhane: 2, değirmen: 21, arsa: 133, kömür mağazası: 2, ahır: 21, köprü: 2, kalekapısı:5, gazino: 4, arak fabrikası: 3, çömlekhane: 9, meygede: 51, kayıkhane:2, salhane: 3, yemeni basımhanesi:9, boyahane:3, debbağhane: 17, kabhane: 1, menzilhane:1, kiremithane: 1, matbaa:1, mera:6, sebzelik: 15, tarla: 347, çayır: 10, otlakiye: 66, çamlık: 6, çalılık: 5, koru: 12, orman: 5, taş oçağı: 5, meydan: 2, kızlar manastırı: 1, Protestan mezarlığı:1, ecnebi mezarlığı: 1, Fransız mektebi: 1, Fransız kilisesi: 1, Katolik mektebi: 3, Katolik kilisesi: 2, Ermeni mektebi: 1 (9).
Trabzon’un gelişiminde dördüncü dönüm noktası ise 1870’lerde başladı. Bir taraftan Trabzon üzerinden yapılan uluslararası Karadeniz ticareti, Rusya’nın kontrolü altındaki Kafkasya kıyılarına kayarken, İran ticareti de Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla Basra-Kızıldeniz-Akdeniz güzergâhına kaydı. Böylece Trabzon ticaretinin durgunlaşma dönemi başladı.
Geçimlerini sağlayamayan ve genellikle hizmet sektöründe çalışan ve çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu gruplar ya köylerine geri dönmeye başladılar, ya da inşaat alanında kazandıkları deneyimi İstanbul’a göç ederek orada sürdürme çabasına girdiler. Buna karşılık Trabzon’a çevreden göç eden iyi eğitim almış Gayrimüslim gruplar kentte kalmaya devam ettiler (10).
Gayrimüslim nüfusun zenginleştiği 19. yüzyıl Trabzon’unda, başkentin uzantısı olan merkezileşme ve taşrada kurumlaşmaya bağlı olarak, kamu binaları da yeniden düzenlendi. Devletin batılılaşma ve merkezileşme sürecine paralel olarak şehirde kamu binaları kendini göstermeye başladı. Vilayet konağı, gümrük binaları, karantina istasyonu, belediye binası gibi yapılar. Merkez-çevre ilişkisi içerisinde şehrin görüntüsünü değiştirmiştir (11).
Osmanlı resmi binalarının inşa edilmesiyle ilgili olarak Findley’nin yapmış olduğu tespit kısmen de olsa Trabzon için de geçerlidir. Ona göre; Abdülhamit, Osmanlı padişahları arasında en çok bina inşa ettirenlerden biriydi. Onun inşa ettirdiği binalar, kendine özgü üsluplarıyla, Makedonya’dan Irak’a kadar imparatorluğun dört bir yanında hâlâ şehir manzaralarına damgasını vurmaktadır. Önceki devirlerle Abdülhamit devri arasında bu açıdan en büyük farklılık, Abdülhamit’in inşa ettirdiği binaların cami ve saraylardan çok idari binalar, kışlalar, okullar, mescitler, tren istasyonları, rıhtımlar, çarşılar ve saat kulelerinden oluşmasıydı (12). Trabzon’daki askeri okul, cephanelik ve kışla binası, idadi binası, belediye binası gibi birçok kamu binası bunların örnekleri arasında yer alır.
Kentte Gayrimüslimlerin egemenliği idari yapı hariç olmak üzere hayatın hemen hemen her noktasında kendisini gösterdi. Bu üstünlük, yabancı sermaye ve onların uzantısı olan devletlerin etkisi altında gelişti. Bu noktadan bakıldığında Trabzon, bir taraftan idari olarak İstanbul’un etkisi altında iken, diğer yandan ise tümüyle emperyalist devletlerin uzantısı haline gelmiş olan Gayrimüslimlerin etkisinde bulunuyordu. Bu durum 19. yüzyıl Trabzon’unda inşa edilen sivil mimariye, dini mimariye, okul mimarisine ve şehrin fiziki yapısını etkileyen birçok alana da yansıdı.
Bunlar içerisinden sadece eğitim ve okulları esas aldığımızda, Trabzon’da genellikle Gayrimüslimlere yönelik olarak açılan çok sayıda eğitim kurumunun varlığı dikkati çekmektedir. Trabzon’da eğitim faaliyeti yürüten ülkeler arasında Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, İtalya, İran gibi devletler bulunuyordu. Bunlar arasında ABD ve Fransa’nın açmış olduğu okullar şehirde iki cemaatin oluşmasına yol açtı. Bunlardan biri Protestan, diğeri ise Katolik cemaatidir. Katolik cemaatin oluşumunda Fransız misyoner okulları etkin olurken, Protestan cemaatin oluşumunda Amerikan misyoner okulları ile İngiliz temsilcilerin destekleri etkili olmuştur.
Findley, Osmanlı’da 19. yüzyıl misyoner faaliyetlerinin toplumsal değişimde oynadığı rolü şu şekilde ifade etmektedir:
“Misyonerler, hayırsever faaliyetlerde bulunmakla birlikte, daha önce görülmeyen farklılıklar yarattılar (örneğin Gregoryen Ermenilerin yanı sıra Protestan ve Katolik Ermeniler), hem yeni ve hem de eski farklılıkları siyasallaştırdılar (örneğin Lübnan’daki Maruniler ile Dürziler) ve Osmanlı Devleti ile geleneksel Doğu kilisesi de dahil olmak üzere mahalli aleyhlerine çevirdiler. Misyonerler zorlukla karşılaştıklarında sürekli olarak kendilerine en yakın hissettikleri güçlü diplomatlardan yardım istiyorlardı. Örneğin Amerikan misyonerleri İngiliz elçiliğine başvuruyordu. Bir bakıma misyonerler genellikle Osmanlılardan izinsiz hareket ettiklerinden, onların (Osmanlıların) bu konudaki endişeleri hiç de sebepsiz değildi. Abdülhamit, 1901 yılında izinsiz Fransız kuruluşlarını kapatmaya kalktığında, Fransızlar bir donanma göndererek kendilerine bağlı bütün kuruluşların faaliyetlerinin serbest bırakılmasını talep ettiler, diğer Avrupalı güçler de benzer taleplerle Osmanlının karşısına çıktılar. Osmanlılar zaman zaman misyonerlerin casusluk yaptığından şüphelenmekteydi ve Birinci Dünya Savaşı sırasında bu şüphelerin bir kısmı doğrulandı” (13).
Bu tespitler, Trabzon için de geçerlidir. Trabzon şehir merkezinde bulunan üç Fransız okulundan birincisi Uzun Sokak Frerler mülkü olan binada hizmet vermektedir. 1891 yılında Kolej seviyesinde eğitim veren okulun rüştiye ve idadiye seviyesinde erkek öğrenciler eğitim görmektedir. İkinci okul Trabzon’un Frenk Hisar mahallesinde Kapuçin rahiplerinin mülkünde yer almaktadır. Kız öğrenci okulu olarak rüştiye seviyesinde eğitim vermektedir. Üçüncü okul yine Frenk Hisar mahallesinde olup iptidai derecesinde erkek öğrencilere eğitim vermektedir. Bu okulların hiç birinde Müslüman öğrenci bulunmamaktadır.
Aynı şekilde faaliyet gösteren İtalyan okullarında da Müslüman öğrenci olmadığı bilinmektedir. 1890’larda Trabzon eğitim müdürlüğü tarafından yazılan bir yazıda Frerler okulunda 8-10 kadar Müslüman çocuğunun okuduğu bildirilirken bu öğrencilerin, Trabzon’da Kız Rüştiyesi olmadığı için buraya devam ettikleri vurgulanmaktadır (14). Bu misyoner okulları içerisinde farklı konumda olan sadece İran okuludur. İran Okulu sadece İran vatandaşı olan çocuklara eğitim verirken, diğer yabancı okulların öğrencilerinin önemli bir kısmı Osmanlı vatandaşı olan Gayrimüslimlerdir (15).
Yine Trabzon vilayetinde 1894 yılında Gayrimüslimler tarafından açılan 94 Rum Okulu, 24 Ermeni okulu, 2 Protestan okulu olmak üzere toplam 120 Gayrimüslim okulu bulunmaktadır (16). Bu açıdan bakıldığında, okul, sadece dinsel değil aynı zamanda ulusal bir bilincin muhafaza edilip yeşertildiği bir araç olarak belirmektedir (17). Cemaat içi siyasallaşma ve ulusal bilincin oluşumunda okullaşmanın önemli bir yeri olduğu açıktır. Artık yüzyılın sonlarında Osmanlı kontrolünden çıkan Gayrimüslim azınlık çeşitli devletlerin denetimi altında hareket eden uzantılar haline dönüşmüştür.
Şehirde yaşayan Gayrimüslim hayatındaki sosyal farklılıklara dikkat çeken Stephanos Yerasimos, 19. Yüzyılda dış ticaretle zenginleşen Rumların çocuklarını istedikleri gibi dışarıya göndererek eğittiklerini vurgulamaktadır (18).
1884 tarihli Alman Konsolosluk raporlarına yansıyan şehrin ticari hayatı hakkındaki bilgilere göre: Trabzon’da 16 yabancı şirket temsilcisi, 33 ihracatçı, 72 ithalatçı bulunuyordu. Bunların önemli bir kısmını Gayrimüslimler oluşturmaktadır (19).
Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Geçiş
1870’lerden itibaren düşüşe geçen Trabzon ekonomisi ve uluslararası ticaret şehrin giderek ekonomik kaynaklarının azalmasına yol açtı. 1889 sonrası oluşan II. Abdülhamit’e karşı muhalefet hareketi, Trabzon Müslüman ticaret kesiminde de bir ikilem yarattı.
Müslüman toplumunun siyasal olarak bölünmesi, Trabzon’daki Müslüman kökenli sermayedarların kutuplaşmasına yol açtı. Barutçuzadeler gibi İttihatçı liderlerin Trabzon burjuvazisine sonradan katıldıkları ve şiddetli bir biçimde Rum karşıtı ve Hristiyan karşıtı oldukları bilinmektedir. Buna karşın daha eski Müslüman sermayedarlar Gayrimüslimlerle işbirliği sürecinin devamı yanında yer aldılar. Milli Ekonomi düşüncesinin giderek önem kazandığı 1913’lü yıllarda, Gayrimüslim sermayeye karşı boykot uygulanması kararlarının alınmaya çalışıldığı toplantılarda Nemlizade Osman Efendi, Rum karşıtı tedbirlere muhalefet etti. Aynı şekilde, 1913-1914’te, Rum dükkânlarına ve işletmelerine yönelik olarak genişleyen boykot, ticari ve mali konularda Rumlar ve Türkler arasında var olan çok sıkı bir ilişki yüzünden, Trabzon’da pek ses getirmeyecektir.
Trabzon, II. Meşrutiyet’te İttihatçı karşıtları için önemli bir merkezdi. Bu muhalefet savaş sonrasına da uzandı ve Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal’e karşı etkili bir muhalefete dönüştü. Trabzonlu sermayedar seçkinlerin İtilafçılara yakınlığı büyük bir oranda İtilaf partisinin ideoloğu Prens Sabahattin’in adem-i merkeziyetçi görüşlerinde karşılık bulan köklü bir özerklik arzusuna bağlıdır. Bu durum savaş sonrasında iki farklı kurtuluş düşüncesini de doğuran ana etmenlerden biridir. Hiç şüphe yok ki, bu eğilim başkente nazaran Trabzon’un sahip olduğu kuvvetli bir iktisadi ve ticari özerkliğe bağlıdır. Bu özerklik duygusu, Rumlar ve Türkler arasında savaş sonrasında Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılacak bir rejimin kurulması üzerine bir uzlaşma sağlanması için kuvvetli bir temel oluşturmaktaydı (20).
Cumhuriyet’e gelindiğinde I. Dünya Savaşı ve sonrası yaşanan gelişmeler ve imzalanan Lozan Antlaşması, Trabzon’da yeknesak bir toplumsal yapının kurulması için gerekli ortamı oluşturdu. Artık Trabzon’un Gayrimüslim sermayedarları, yaşanan olaylar ve imzalanan mübadele antlaşmasıyla şehri terk etmişlerdi. Müslüman sermayedar ise aralarındaki siyasal çekişmeler her ne kadar alttan alta devam etse de, tek merkezli bir siyasal sistemin içerisinde yeniden oluşan ilişkiler ağı ile şehrin tek ve yegâne itici gücü haline gelmişlerdi. Cumhuriyet öncesinin rekabeti artık yok olmuştu.
Şehrin fiziki yapısında yer alan Müslüman-Gayrimüslim sermayedarın rekabetinin yansımaları bugün bile 19. ve 20. yüzyıldaki görüntüleri ve güzellikleriyle yaşamaya devam etmektedir. Konstantin Kabayanidis’in bugün Atatürk Köşkü olarak kullanılan köşkü ile Kostaki Teophylaktov’un Kostaki Konağına karşı, Nemlizade Hacı Ahmet Efendi’nin Nemlioğlu Konağı, Kalcıoğlu Konağı ve Hacı Rüştü Konağı Trabzon’un Cumhuriyet öncesi rekabetin ve bölünmüşlüğün izlerini taşımaktadır (21).
Cumhuriyet öncesinin çok merkezli yapıya bağlı bölünmüşlüğü sadece sermayedarların inşa ettikleri konak ve köşklerde yer almamıştır. Bugün kentin kültürel envanterine baktığımızda 19. ve 20. yüzyıldan kalmış olan okullar (22), kamu binaları (23), konutlar (24) gibi pek çok yapıda bunun izlerini görmek mümkündür.
Cumhuriyet siyaseten ortadan kaldırdığı çok merkezliliği tek merkeze dönüştürürken, Anadolu şehirlerinin fiziki görüntüsü de tek merkezin uygulamalarına bağlı olarak değişmeye başladı. Bu durum yeni idari merkezlerde yeknesak görüntüler oluştururken, Trabzon gibi eski kültürel mirasa sahip olan kentler de bugüne kadar devam eden geçmişin kültürel farklılaşmalarının izlerini taşıdı.
Cumhuriyet, şehirlerin değişimindeki yapılanmayı belirli bir planlama içerisinde 1930’lardan itibaren gerçekleştirmeye başlamıştır. Ankara merkezli mimari tercihle oluşan yeni stilin izleri öncelikle vilayet konakları ile vali evlerinde ve resmi kurumlarda görülmeye başlandı. Trabzon’da Cumhuriyet’in kamu binalarına baktığımızda 1927 yılında Gümrük binaları, 1933 yılında vilayet konağı, Ziraat Bankası (25), 1939 yılında Trabzon lisesi binası (26) bu şekilde izler taşıyan yapılar olarak inşa edildiler.
Cumhuriyetin, modern bir ulus devlet oluşturma isteği, şehirlerin yeniden düzenlenmesinde etkin olan faktörlerden biridir. Ulus-devletin tek dilli, tek kültürlü yapısına uygun olarak önce Ankara yeniden inşa edilirken, yeni oluşan merkezin modeli oldu. Yeni başkentin inşası sürecinde oluşan görünüm, belediyeler vasıtasıyla taşraya yansıtıldı. Önemli ölçüde merkez odaklı olan uygulamalar 1928-1956 yılları arasında plan zorunluluğuna dayalı olarak oluşturuldu (27). Belediyeler vasıtasıyla merkez, illerdeki imar ve fiziksel değişimi bu dönem içerisinde kontrol altında tuttu. Bununla ilgili olarak 1930 yılında çıkartılan Belediye Kanunu, uygulamadan kaynaklanan sorunların giderilmesi amacıyla zaman zaman yeniden düzenlendi. Böylece kentlerin bir plan dâhilinde yeniden organizasyonu oluşturulmaya çalışıldı (28).
Trabzon’da Cumhuriyet döneminde kentin merkeze benzer şekilde yeniden inşası J. H. Lambert planına dayalı olarak 1939 sonrasında başlatıldı. Plan, modern şehirciliğin öngördüğü ölçülere dayalı olarak oluşturulmuştu. Şehrin çeşitli alanlara ayrılarak, yeniden organize edilmesi düşünülmüştü (29). Bu plan uygulamada Trabzon’a bir takım yeni düzenlemeler getirse bile planının tümüyle uygulanması daha sonraki yıllarda mümkün olmadı.
Evrim Düzenli tarafından yapılan bir çalışmada 1931-1958 döneminde Trabzon Belediye Zabıtları’na dayalı olarak ortaya konulan uygulamalar ve değişim üzerine tartışmalarda, Cumhuriyet’in Trabzon’a yeni şehirciliğin öğeleri arasında yer alan Meydan düzenlemeleri, Anıt dikilmesi, Müze oluşturma, bir kültürel merkez olarak sinema inşası gibi değişimleri getirdiği vurgulanmaktadır (30).
Cumhuriyet, merkezi kanun ve yaptırım gücünü kullanarak taşranın fiziki yapısını değiştirirken, Osmanlı’dan farklı olarak gelişen modern hayatın oluşturduğu değişimi de kendi yönlendirmeye başladı. Cumhuriyet döneminin modern kent hayatının mahalleri batı örneğinden alınarak oluşturulan kooperatifçiliğe dayalı sivil mesken örnekleri önce Ankara’da oluşturuldu. Bu örneklerden hareket eden Trabzon yerel yönetimi eski kentin doğu ve batısında yeni mahallerin oluşumunu öngören düzenlemeler düşündü. Planlamadan çok daha sonraları gerçekleşmiş de olsa yeni mahalle örnekleri Ankara merkezli örnekler olarak hayata geçirilmiştir. Yeni şehir planlaması çerçevesinde oluşturulmaya çalışılan yeni model meskenler, eskinin köşk ve konak geleneğinden oldukça farklı mütevazı konutlar olarak düşünülmüştür.
Yine aynı şekilde 19. Yüzyılın sonlarında başlayan yeni ticaret sınıfına hitap eden ve eski han ve kervansarayların yerini alan oteller yeni yaşamın gereklerine uygun mekânlar olarak değiştirilmiştir. Buralara restoranlar ve çay-kahve salonları ilave edilerek yeni yaşam koşullarına göre yeniden düzenlenmiştir. Otel Yazıcı, Kafkas Oteli ve Yeşilyurt Otelleri her ne kadar Osmanlı 19. yüzyıl yapıları olsa bile Cumhuriyet döneminde değişen koşullara uygun görüntüye kavuşmuşlardı (31).
Şehrin aydın sınıfı için oluşturulan şehir kulüpleri, Cumhuriyetin toplumsal yapılanmasına uygun hale getirilen Türk Ocakları ve Halkevleri binaları, değişimin toplumsal boyutunun fiziki yansımaları olarak değerlendirilmelidir.
Sonuç
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişten söz ederken sadece siyasal rejimin değişiminden söz edilmemelidir. Siyasal sistem ve rejim kadar toplumsal yapı ve düşünce ile kentlerin fiziksel oluşumlarının da değiştiğini bilmemiz gerekmektedir. Bu değişimde siyaseten güçlü olanlar ve yönlendirenler kendilerini merkez konumuna getirdikten sonra çevreyi de kendi görüş ve algılama biçimine uygun olarak değişikliğe uğratmaktadırlar. Bu tarih boyunca olan ve olmaya da devam edecek olan bir durumdur.
Bugün Trabzon’a baktığımızda sadece Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişin getirdiği değişimden söz edemeyiz. Siyasal sistem içerisinde siyasal iktidarların bile merkeze bağlı olarak çevreyi değiştirdiklerine şahit olmamak mümkün değildir. Türk siyasal hayatındaki iniş ve çıkışların sadece düşünce dünyasıyla sınırlı kalmadığı, şehirlerin fiziki görüntüsüne de yansıdığı açıktır. 1950’lilerin anlayışını, 1960 ve 1970’lerin iç ve dış göçünün yansımalarını, 1980’lerin ve 1990’ların yeniden açık pazara yönelen siyasal görüşlerin kente yansıyan izlerini kent duvarları saklamaya devam etmektedir. Tıpkı Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişteki kent duvarları gibi.
Bu nedenle şehirlerin fiziki dokuları tarihin, düşüncenin ve yaşanmışlığın izlerini saklamaktadır. Bizlere düşen izleri silmek değil, izleri koruyarak kültürel mirasın zenginliğini anlayabilmektir.
1 Şerif Mardin, Türkiye’de Toplum ve Siyaset, İletişim Yayınları, İstanbul 1991, s. 30-66.
2 Şevket Pamuk, Osmanlı Ekonomisinde Bağımlılık ve Büyüme (1820-1913), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1994, s. 7-10.
3 Şevket Pamuk, a.g.e., s. 3.
4 Trabzon Salnamesi, 1888, (Hazırlayan: Kudret Emiroğlu,) Ankara 2002, s. 680-689.
5 Stefanos Yerasimos, “ XIX. Yüzyılda Trabzon Rum Cemaati”, Bir Tutkudur Trabzon, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1997,
s. 290-305.
6 A. Üner Turgay, “Trabzon”, Doğu Akdeniz’de Liman Kentleri, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1994, s. 65-66.
7 A. Üner Turgay, a.g.m., s. 67.
8 Üner Turgay, a.g.m., s. 68-69.
9 Trabzon Vilayet Salnamesi/1871, Hazırlayan: Kudret Emiroğlu, Ankara 1993, s. 207-211.
10 A. Üner Turgay, a.g.m., s. 68.
11 A. Üner Turgay, a.g.m., s .67.
12 Carter V. Findley, Modern Türkiye Tarihi İslam, Milliyetçilik ve Modernlik 1789-2007, (çeviren: Güneş Ayas) Timaş
Yayınları, İstanbul 2011, s. 152.
13 Carter V. Findley, a.g.e., s. 141.
14 Erdoğan Keskinkılıç, “Karadeniz Bölgesindeki Azınlıklar ve Azınlık Okulları”, CIEPO XVII Sempozyumu Bildirileri
Trabzon 18-23 Eylül 2006, Trabzon 2011, s. 669.
15 Gülbadi Alan, “Amerikan Board Misyonerlerinin Trabzon ve Çevresinde Yürüttükleri Faaliyetler Çerçevesinde Eğitim
Alanındaki Çalışmalar”,CIEPO XVII Sempozyumu Bildirileri Trabzon 18-23 Eylül 2006, Trabzon 2011, s. 689-691.
16 Erdoğan Keskinkılıç, a.g.m., s. 669.
17 Stefanos Yerasimos, a.g.m., s. 290.
18 İlber Ortaylı, “XIX. Yüzyılda Trabzon Merkez Livası ve Giresun Üzerine Gözlemler”, Bir Tutkudur Trabzon, Yapı Kredi
Yayınları, İstanbul 1997, s. 267.
19 İlber Ortaylı. a.g.e., s. 279-280 Ek:II.
20 Stefanos Yerasimos, a.g.m., s. 301.
21 Trabzon Kent İçi Kültür Varlıkları Envanteri, Trabzon Valiliği İl Kültür Müdürlüğü Yayınları, Trabzon 2010, s. 265-283.
22 A.g.e., s. 237-265.
23 A.g.e., s. 199-237.
24 A.g.e., s. 283-445.
25 A.g.e., s. 216, 222, 235.
26 A.g.e., s. 260.
27 Evrim Düzenli, “J.H. Lambert Trabzon’da, Yıl 1937 Trabzon’da “Şehirleşme” Çabaları, Lambert’in “Trabzon İmar Planı
ve İzah Raporu” Üzerine Notlar”, Trabzon Kent Mirası, İstanbul 2010, s. 291.
28 İlhan Tekeli, Cumhuriyetin Belediyecilik Öyküsü (1923-1990), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2011, s. 50-175.
29 Lambert; “Trabzon İmar Planı ve İzahı”, Trabzon Kent Mirası, s. 319-351.
30 Evrim Düzenli, “Cumhuriyeti Trabzon’da İnşa Etmek: Trabzon Belediye Meclisi Zabıtnamelerinde “Meydan”, “Anıt”,
“Müze”, ve “Sinema” Tartışmaları (1931-1958)”, Trabzon Kent Mirası, İstanbul 2010, s. 265-288.
31 Trabzon Kültür Varlıkları Envanteri, s. 452-454.
Trabzon 2015 Dergisinden
Christopher Harris
Fotoğraf: Christopher Harris ve kız kardeşi Josie 1954’te Trabzon Limanı’nda
Christopher Harris, ailesinin Trabzon ve Karadeniz Bölgesi sevgisini ve bunu nasıl devam ettirmeyi düşündüğünü açıklıyor.
Babam, Britanya Hava Kuvvetleri’nde Albay olan Vorley Harris, 1949’dan 1956 yılına kadar Trabzon’daki Britanya Konsolosu’ydu. Onun Trabzon’da geçirdiği süre, aynı zamanda yaşamamın ilk 7 yılıydı. Kız kardeşim Josie ve ben, Trabzon’daki bu yılları, ingiltere’de yatılı okullara gönderilmeden önceki özgürlük zamanını, sevdik. Trabzon Vakfı’yla paylaştığımız, aile albümümüzdeki bazı fotoğraflar, Atilla Bölükbaşı’nın Trabzon fotoğrafları koleksiyonuna da girmiş. Bu fotoğraf koleksiyonu, Sunay Akın tarafından televizyonda gösterildiğinde ve özellikle Akın bir fotoğrafa kamerayı yaklaştırdığında kız kardeşim ve ben çok heyecanlıydık; bu, ikimizin 1954’te Trabzon Limanı’nda çekilmiş bir fotoğrafıydı.
T. İlkay SOMEL (Gazeteci-Yazar)
Her insanın sevdiği bir mevsim vardır elbette. Ocak ayında doğduğumdan olsa gerek, benim için kış, mevsimlerin en güzelidir. Bu, çocukluğumda da böyleydi, gençliğimde de böyle. Umarım yaşlılık yıllarımda da böyle olacak. Belki de kar yağmayan kentlerde yaşayamayacağım.
Böyle düşünüyordum küçük odamızın penceresinden limanı, kar altındaki Çömlekçi’yi seyrederken. Kapıdan çıktığımda, Fatih Parkı’nın ya da diğer adıyla “Âşıklar Parkı”nın, dalları taşıdığı karın zevkinden yerlere kadar eğilmiş çamları karşıladı beni.
Feyyaz KUĞU (Mimar)
Trabzon, yaklaşık 2800 yıllık geçmişe sahip bir yerleşim birimi. Bir çok devletin hükmü altına girdiği gibi, çok uzun bir zaman dilimi içinde de kendi devletlerini kurarak tarihte iz bırakmış bir kent.
Trabzon’un kuruluş söylemleri Ege kıyılarındaki site devletlerinden birisi olan Miletos’la (Bugünkü Milet) özdeşleşir. Kıta Hellas’dan (Yunanistan) Dorların baskısıyla Anadolu’nun Ege kıyılarına göçen Ion’luların bu bölgeye kendi adlarını (İyonya) vererek yerleşmiş ve küçük site devletler kurmuş olduklarını biliyoruz. Bu site devletlerden biri de Miletos’dur. Miletos’luların tüccar denizcileri Akdeniz ve Karadeniz’i durmadan dolaştıkları için bu denizlerin kıyılarını çok iyi biliyorlardı. Karadeniz’e açıldıklarında İ.Ö. 785 de Sinope’ye (Bugünkü Sinop) ve İ.Ö. 756’da da Trapezus’a ulaşarak yerli halklara kendilerini kabul ettirip buraları Miletos’a bağlı “koloniler” haline getirdiler. Miletoslular Trabzon’umuzda karaya çıktıklarında kayalar üzerindeki düzlüğü masa biçiminde algılayarak (Muhtemelen Boztepe’nin görüntüsü) burayı kendi lisanlarında “masa” anlamına gelen “Trapezos” olarak adlandırmışlardır.