Son Güncelleme: 17 Mart 2024 20:15:45

OSMANLI’DAN CUMHURİYET’E GEÇİŞ SÜRECİNDE TRABZON’DA DEĞİŞİM ÜZERİNE
Dr.Rahmi ÇİÇEK
(KTÜ Fatih Eğitim Enstitüsü Öğretim Üyesi)

Giriş

Şerif Mardin, Osmanlı’dan Cumhuriyet’in 1960’lı yıllarına kadar Türk siyasal ilişkilerini açıklarken, Edward Shils’in “Center and Periphery”sinden hareketle merkez-çevre ilişkisi üzerinden Osmanlı merkez-taşra ilişkilerini ve onun devamı niteliği taşıyan Cumhuriyet döneminde oluşturulmaya çalışılan ulus devleti, merkez-çevre ilişkilerinden hareketle açıklamıştır (1). Cumhuriyetin merkez-çevre ilişkisini değerlendirirken de Osmanlı deneyiminin ve toplumsal merkez-çevre ilişkisinin kendine özgünlüğü tezinden hareket edilmediğini vurgulamaktadır. Cumhuriyeti kuranların, Osmanlı toplumunun Avrupa’nın uluslaşma sürecinden farklı, batı tipi merkez-çevre ilişkisi dışında, kendine özgünlüğünü yeterince fark edemediklerini ifade etmektedir. Bu nedenle, Cumhuriyet döneminde yapılan yeniliklerin daha çok batı tipi ulus-devlet ilişkisinin temel alındığını belirterek, 1950’lerde ortaya çıkan siyasal ve toplumsal problemlerin kaynağını bu algılama eksikliğine bağlamaktadır.

19. Yüzyıl Emperyalizminin kendi dışında kalan dünyayı çevreleştirmesinin teorik boyutları üzerinde duran Şevket Pamuk, uluslararası ticaret açısından, üç tür çevreleştirme üzerinde durmaktadır. Birinci tür resmi sömürgeciliktir. Sömürge-sömürgeci ilişkisi içerisinde emperyalist ülke, sömürge toprakları üzerinde istediği siyasal veya ekonomik düzenlemeyi yapma yetkisinde tamamen özgür olduğu gibi, başka emperyalist güçlerin müdahalesine de izin vermiyordu.

İkinci tür sömürgecilikte, sömürge siyasal bağımsızlığa sahip olmakla birlikte gayri resmi emperyalist güçlerin çevreleme girişimleriyle karşı karşıya idi. Sömürgedeki tüm ilişkiler metropol bir tek ülkenin denetimi altında yürütülmekteydi. Burada, siyasal iktidarın ticaret sermayesi ile ihracata yönelen büyük toprak sahiplerinin ittifakının elinde olduğu Orta ve Güney Amerika ülkeleri kast edilmektedir.

Üçüncü tür sömürgeleştirme, emperyalistler arası rekabete açık konumda bulunan topraklarda ve siyaseten bağımsız konumda olan devletler üzerindeki mücadele olarak görülür. Çin, Osmanlı ve İran örneklerinde olduğu gibi birden fazla emperyal devlet, sözde bağımsız olan bu devletleri aralarındaki mücadele ile çevreleştirmeye çalışmışlardır. Üçüncü türü, ikincisinden ayıran en önemli özellik, emperyalistler arası rekabet koşulları ile görece güçlü bir merkezi devletin bir arada bulunmasıdır. Bu toplumsal kuruluşlarda merkezi bürokrasi ile dünya ekonomisiyle kendi çıkarları doğrultusunda bütünleşmeden yana olan toplumsal sınıflar, yani tüccar ve ihracata dönük büyük toprak sahipleri arasında bir çelişki görülmektedir (2).

Merkez-çevre ilişkileri açısından 19. yüzyıldan 20. yüzyıla geçişte Trabzon örneğini ele alırken, hem Şerif Mardin’in klasik Osmanlı modelinde merkez-çevre ilişkileri dışında kendine özgü tarafları olduğu tezi, hem de Şevket Pamuk’un Osmanlı’nın son yüzyılını yarı sömürge devleti olarak niteleyenlerin aksine, üçüncü bir kategoriden hareket ederek, Osmanlı’dan, Cumhuriyet’e geçiş sürecindeki bu tanımlamayı Trabzon’daki gelişmelere uygun buldum.

Bu durumda; Cumhuriyet, sadece İstanbul’u bertaraf etmekle kalmamış, aynı zamanda 19. Yüzyıl Osmanlı’sında oluşan emperyalist güçlerin tek tek Osmanlı’da merkez olma girişimlerini de ortadan kaldırmıştır.

Pamuk’a göre, üçüncü tür ülkeler üzerinde merkez-çevre ticaretinin genişlemesine, sonradan bir başka boyut, merkez ülkelerinden sermaye ihracı eklendi. Çevre devletlerine büyük miktarda borç verildi. Daha önemlisi, çevre ülkelerinde demiryolları gibi ticareti genişletmeye yönelik altyapı tesislerine büyük miktarda yatırım yapıldı. Buna karşılık, tarım ve sanayi gibi doğrudan üretim faaliyetlerine sermaye, Birinci Dünya Savaşı’na dek sınırlı kalmıştır (3). İşte bu durum bize 19. Yüzyılın başlarında yaklaşık 15 bin nüfusa sahip olan Trabzon’un 1870’lı yıllara gelindiğinde hem nüfus ve hem de fiziksel özellikleri bakımından gelişmesini açıklayan önemli bir tespittir. Nüfusu 60-70 binlere çıkan şehir, bir taraftan uluslararası ticaretin Karadeniz sahilindeki önemli üslerinden biri olurken, diğer yandan kozmopolit bir görüntüye sahip olarak fiziksel büyümesini gerçekleştirirken, bunun arkasında sadece Osmanlı’nın ticari ve doğal büyümesinin olmadığını göstermektedir.

Trabzon’da Uluslararası Sömürü Sistemi ve Uzantıları Açısından Merkez-Çevre Oluşumu

Osmanlı İmparatorluğu üzerinde 1830’lardan itibaren denetim mekanizmaları kuran emperyalist devletler, bazen kendilerine özgü, bazen de birbirlerine benzer yöntemler kullandılar. Bu yöntemleri genelleyecek olursak; Birincisi Osmanlı devletini açık pazar haline getiren ticari imtiyaz antlaşmaları ve içeride bu anlaşmalara dayalı olarak oluşturulan imtiyazlı gayrimüslim unsur. İkincisi İmparatorluğun din ve etnik çeşitliliğinden faydalanarak, bu grupları yönlendirme ve sahiplenme. Üçüncüsü, Osmanlı yönetimi üzerinde baskı oluşturarak, denge politikası denilen yapı içerisinde, Osmanlı Devleti’nin siyasal çıkmazlara doğru sürüklenmesi. Dördüncüsü de Osmanlı’nın değişme isteğinin reformlar adı altında teşvik edilerek, kontrol altında tutulması.

Küçük Kaynarca Antlaşması, Osmanlı üzerinde uluslararası baskının ilk adımlarından biri oldu. Çarlık Rusya’sı Osmanlı üzerinde Ortodoks cemaat üzerindeki kontrolünü artırırken, bu kontrol mekanizmalarından biri de Trabzon’da yaşayan Rum cemaati üzerinde oluşturuldu. Rusya açtığı konsoloslukla bir taraftan Rum cemaatin menfaatlerinin koruyucusu ve kollayıcısı olurken, diğer yandan Karadeniz’in önemli bir liman kenti olan Trabzon’da Rus ekonomik menfaatlerini korumayı amaçladı.

1801’de Rus konsolosluğunun açılmasından 19. Yüzyılın sonlarına kadar Trabzon’da, uluslararası rekabetin doğurduğu ticari faaliyetlerin bir sonucu olarak, emperyalizmin uzantıları olan konsoloslukların sayısı da artı. 1888 yılında Trabzon’da Avusturya-Macaristan, İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya, İran, Yunanistan, Belçika ve Amerika, İspanya ve Felemenk devletlerinin konsoloslukları yer almaktaydı (4).

Bu konsoloslukları sadece birer ticari ve siyasal odak olarak düşünmek mümkün değildir. Çünkü şehir hayatında, bu temsilciliklerin, şehrin ve şehirlinin yeni odak merkezleri olarak değişimi yönlendirdikleri bilinmektedir.

Şehirde konsoloslukların en belirgin etkilerinden biri, şehrin cazibe merkezinin Meydanı Şarkî’ye kayması oldu. Klasik Osmanlı döneminin idare merkezi olan Ortahisar Osmanlı idari yapılanmasının merkezi olarak devam ederken, yeni merkez kentte yaşayan Hristiyan toplumu da bu alana doğru çekti. Meydan ve Liman 19. yüzyıl Trabzon şehrinin ticari ve ekonomik olduğu kadar kültürel merkezi oldu. Limanı kullanan yerli ve yabancı acentelerin toplandığı meydan, yabancı konsoloslukların da burada yer almalarına sebep olmuştur. Meydan, deniz yoluyla gelen yabancılarla, İpek yolu kervanlarının ilk uğrak yeri oldu. Tarihi hanlar ile 19. yüzyıl otel ve lokantaları burada toplandı. Meydan’dan açılan iki sokak Uzun Sokak ve Kunduracılar Sokağı alışveriş mekânları halini aldı.

19. Yüzyıl Trabzon’unda şehrin yükselişindeki kesit noktalara baktığımızda ilk gelişme 1800’lü yılların başında açılan Rus konsolosluğu ile birlikte Rum Ortodoks cemaatin etkinliği kendisini gösterdi (5).

İkinci gelişme; 1829 yılında imzalanan Edirne Antlaşması’ndan sonra ortaya çıkan ticari faaliyet ve olanakların, çevre vilayetlerden kente nüfus akışını sağlamasıdır. 1835’te kent nüfusu 25-30 bine ulaşarak, yüzyılın başındaki nüfus ikiye katlanmıştır. Bu nüfusun 20-24 bini Müslüman, 3,5-4 bin kadarı Rum ve kalan 2 bini de Ermeni idi (6).

Üçüncü dönüm noktası ise Kırım Savaşı’dır. Savaş sırasında ikmal üssü haline gelen şehirde ticari faaliyet doruk noktaya ulaştığında, çevre kasaba ve köylerden birçok insan Trabzon’a yerleşerek yoğunlaşan ticari hizmetlerde çalışmaya başlamışlardır. 1856 yılında şehrin nüfusu 70 bine yaklaşırken çevreden göç eden Rum ve Ermeniler şehrin demografik durumunu değiştirmeye başladı. Bu Gayrimüslim nüfusun çoğu yeni mesleklere dâhil olarak kendi cemaat mensuplarının ticarethanelerinde hizmet vermeye başladılar. Türkler ise büyük ölçüde inşaat sektöründe istihdam edildiler. Kırım Savaşı’nın yarattığı zenginlik, kentin hızla gelişmesini sağladı. Biriken sermaye yeni han ve evlerin inşa edilmesini sağladı. İngiliz konsolosu, şehirde meydana gelen değişimi anlatırken şu ifadelere yer vermektedir:

“Trabzon yöresel olarak büyük bir maddi gelişme gösterdi. Üç yıllık savaş, büyük miktarda altının burada birikmesine yol açtı ve büyük tüccarlardan birkaçı bunlardan yararlanmayı bildi. Her gün binalar yükseliyor, kentin sınırları önemli ölçülerde büyüyor, yerliler daha iyi giyiniyor ve daha iyi yaşıyorlar, yoksullar çeşitli sıkıntılar ve yoksunluklar nedeniyle azalmakla birlikte her yerden gelen yabancılar bu boşluğu dolduruyor” (7).

Trabzon’da oluşan nüfus ve servet yoğunluğu 1813’te 18 cami, 10 kilise, 8 han, 5 hamamdan oluşan sayıları, 1847’de 22 cami, 27 kilise, 14 han ve 12 hamama çıkardı. 1860’lara gelindiğinde ise yaklaşık 60 bin nüfusa ulaşan kentte 52 cami, 55 kilise ve şapel, 22 han, 12 kervansaray, 15 hamam 87 fırın bulunmaktaydı (8).

1871 yılına gelindiğinde ise Trabzon’daki emlak sayısı şu şekildedir:

Postahane:1, gümrük:3, fener:1, karantina: 1, muvakkithane: 1, telgrafhane: 1, karakolhane: 1, cephane: 1, tabya, 2, imaret: 1, çeşme:201, şadırvan: 2, namazgah: 1, türbe: 5, tekke: 3, medrese, 4, mekatib-i İslam: 18, mekatip-i rüştiye: 1, fetvahane: 1, mescit: 17, cevami: 27, oda: 66, hamam: 12, fırın: 86, han: 33, mağaza: 441, dükkan: 1232, hükümet konağı: 1, hane: 4139, Ermeni kilisesi: 3, Rum mezarlığı: 1, Rum mektebi:3, Rum kilisesi: 24, İslam kabristanı: 18, kuyu: 15, yer mahzeni: 2, bağçe: 2, kahvehane: 131, bedesten maa dolap: 44, samanlık: 5, mumhane: 2, değirmen: 21, arsa: 133, kömür mağazası: 2, ahır: 21, köprü: 2, kalekapısı:5, gazino: 4, arak fabrikası: 3, çömlekhane: 9, meygede: 51, kayıkhane:2, salhane: 3, yemeni basımhanesi:9, boyahane:3, debbağhane: 17, kabhane: 1, menzilhane:1, kiremithane: 1, matbaa:1, mera:6, sebzelik: 15, tarla: 347, çayır: 10, otlakiye: 66, çamlık: 6, çalılık: 5, koru: 12, orman: 5, taş oçağı: 5, meydan: 2, kızlar manastırı: 1, Protestan mezarlığı:1, ecnebi mezarlığı: 1, Fransız mektebi: 1, Fransız kilisesi: 1, Katolik mektebi: 3, Katolik kilisesi: 2, Ermeni mektebi: 1 (9).

Trabzon’un gelişiminde dördüncü dönüm noktası ise 1870’lerde başladı. Bir taraftan Trabzon üzerinden yapılan uluslararası Karadeniz ticareti, Rusya’nın kontrolü altındaki Kafkasya kıyılarına kayarken, İran ticareti de Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla Basra-Kızıldeniz-Akdeniz güzergâhına kaydı. Böylece Trabzon ticaretinin durgunlaşma dönemi başladı.

Geçimlerini sağlayamayan ve genellikle hizmet sektöründe çalışan ve çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu gruplar ya köylerine geri dönmeye başladılar, ya da inşaat alanında kazandıkları deneyimi İstanbul’a göç ederek orada sürdürme çabasına girdiler. Buna karşılık Trabzon’a çevreden göç eden iyi eğitim almış Gayrimüslim gruplar kentte kalmaya devam ettiler (10).

Gayrimüslim nüfusun zenginleştiği 19. yüzyıl Trabzon’unda, başkentin uzantısı olan merkezileşme ve taşrada kurumlaşmaya bağlı olarak, kamu binaları da yeniden düzenlendi. Devletin batılılaşma ve merkezileşme sürecine paralel olarak şehirde kamu binaları kendini göstermeye başladı. Vilayet konağı, gümrük binaları, karantina istasyonu, belediye binası gibi yapılar. Merkez-çevre ilişkisi içerisinde şehrin görüntüsünü değiştirmiştir (11).

Osmanlı resmi binalarının inşa edilmesiyle ilgili olarak Findley’nin yapmış olduğu tespit kısmen de olsa Trabzon için de geçerlidir. Ona göre; Abdülhamit, Osmanlı padişahları arasında en çok bina inşa ettirenlerden biriydi. Onun inşa ettirdiği binalar, kendine özgü üsluplarıyla, Makedonya’dan Irak’a kadar imparatorluğun dört bir yanında hâlâ şehir manzaralarına damgasını vurmaktadır. Önceki devirlerle Abdülhamit devri arasında bu açıdan en büyük farklılık, Abdülhamit’in inşa ettirdiği binaların cami ve saraylardan çok idari binalar, kışlalar, okullar, mescitler, tren istasyonları, rıhtımlar, çarşılar ve saat kulelerinden oluşmasıydı (12). Trabzon’daki askeri okul, cephanelik ve kışla binası, idadi binası, belediye binası gibi birçok kamu binası bunların örnekleri arasında yer alır.

Kentte Gayrimüslimlerin egemenliği idari yapı hariç olmak üzere hayatın hemen hemen her noktasında kendisini gösterdi. Bu üstünlük, yabancı sermaye ve onların uzantısı olan devletlerin etkisi altında gelişti. Bu noktadan bakıldığında Trabzon, bir taraftan idari olarak İstanbul’un etkisi altında iken, diğer yandan ise tümüyle emperyalist devletlerin uzantısı haline gelmiş olan Gayrimüslimlerin etkisinde bulunuyordu. Bu durum 19. yüzyıl Trabzon’unda inşa edilen sivil mimariye, dini mimariye, okul mimarisine ve şehrin fiziki yapısını etkileyen birçok alana da yansıdı.

Bunlar içerisinden sadece eğitim ve okulları esas aldığımızda, Trabzon’da genellikle Gayrimüslimlere yönelik olarak açılan çok sayıda eğitim kurumunun varlığı dikkati çekmektedir. Trabzon’da eğitim faaliyeti yürüten ülkeler arasında Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, İtalya, İran gibi devletler bulunuyordu. Bunlar arasında ABD ve Fransa’nın açmış olduğu okullar şehirde iki cemaatin oluşmasına yol açtı. Bunlardan biri Protestan, diğeri ise Katolik cemaatidir. Katolik cemaatin oluşumunda Fransız misyoner okulları etkin olurken, Protestan cemaatin oluşumunda Amerikan misyoner okulları ile İngiliz temsilcilerin destekleri etkili olmuştur.

Findley, Osmanlı’da 19. yüzyıl misyoner faaliyetlerinin toplumsal değişimde oynadığı rolü şu şekilde ifade etmektedir:

“Misyonerler, hayırsever faaliyetlerde bulunmakla birlikte, daha önce görülmeyen farklılıklar yarattılar (örneğin Gregoryen Ermenilerin yanı sıra Protestan ve Katolik Ermeniler), hem yeni ve hem de eski farklılıkları siyasallaştırdılar (örneğin Lübnan’daki Maruniler ile Dürziler) ve Osmanlı Devleti ile geleneksel Doğu kilisesi de dahil olmak üzere mahalli aleyhlerine çevirdiler. Misyonerler zorlukla karşılaştıklarında sürekli olarak kendilerine en yakın hissettikleri güçlü diplomatlardan yardım istiyorlardı. Örneğin Amerikan misyonerleri İngiliz elçiliğine başvuruyordu. Bir bakıma misyonerler genellikle Osmanlılardan izinsiz hareket ettiklerinden, onların (Osmanlıların) bu konudaki endişeleri hiç de sebepsiz değildi. Abdülhamit, 1901 yılında izinsiz Fransız kuruluşlarını kapatmaya kalktığında, Fransızlar bir donanma göndererek kendilerine bağlı bütün kuruluşların faaliyetlerinin serbest bırakılmasını talep ettiler, diğer Avrupalı güçler de benzer taleplerle Osmanlının karşısına çıktılar. Osmanlılar zaman zaman misyonerlerin casusluk yaptığından şüphelenmekteydi ve Birinci Dünya Savaşı sırasında bu şüphelerin bir kısmı doğrulandı” (13).

Bu tespitler, Trabzon için de geçerlidir. Trabzon şehir merkezinde bulunan üç Fransız okulundan birincisi Uzun Sokak Frerler mülkü olan binada hizmet vermektedir. 1891 yılında Kolej seviyesinde eğitim veren okulun rüştiye ve idadiye seviyesinde erkek öğrenciler eğitim görmektedir. İkinci okul Trabzon’un Frenk Hisar mahallesinde Kapuçin rahiplerinin mülkünde yer almaktadır. Kız öğrenci okulu olarak rüştiye seviyesinde eğitim vermektedir. Üçüncü okul yine Frenk Hisar mahallesinde olup iptidai derecesinde erkek öğrencilere eğitim vermektedir. Bu okulların hiç birinde Müslüman öğrenci bulunmamaktadır.

Aynı şekilde faaliyet gösteren İtalyan okullarında da Müslüman öğrenci olmadığı bilinmektedir. 1890’larda Trabzon eğitim müdürlüğü tarafından yazılan bir yazıda Frerler okulunda 8-10 kadar Müslüman çocuğunun okuduğu bildirilirken bu öğrencilerin, Trabzon’da Kız Rüştiyesi olmadığı için buraya devam ettikleri vurgulanmaktadır (14). Bu misyoner okulları içerisinde farklı konumda olan sadece İran okuludur. İran Okulu sadece İran vatandaşı olan çocuklara eğitim verirken, diğer yabancı okulların öğrencilerinin önemli bir kısmı Osmanlı vatandaşı olan Gayrimüslimlerdir (15).

Yine Trabzon vilayetinde 1894 yılında Gayrimüslimler tarafından açılan 94 Rum Okulu, 24 Ermeni okulu, 2 Protestan okulu olmak üzere toplam 120 Gayrimüslim okulu bulunmaktadır (16). Bu açıdan bakıldığında, okul, sadece dinsel değil aynı zamanda ulusal bir bilincin muhafaza edilip yeşertildiği bir araç olarak belirmektedir (17). Cemaat içi siyasallaşma ve ulusal bilincin oluşumunda okullaşmanın önemli bir yeri olduğu açıktır. Artık yüzyılın sonlarında Osmanlı kontrolünden çıkan Gayrimüslim azınlık çeşitli devletlerin denetimi altında hareket eden uzantılar haline dönüşmüştür.

Şehirde yaşayan Gayrimüslim hayatındaki sosyal farklılıklara dikkat çeken Stephanos Yerasimos, 19. Yüzyılda dış ticaretle zenginleşen Rumların çocuklarını istedikleri gibi dışarıya göndererek eğittiklerini vurgulamaktadır (18).

1884 tarihli Alman Konsolosluk raporlarına yansıyan şehrin ticari hayatı hakkındaki bilgilere göre: Trabzon’da 16 yabancı şirket temsilcisi, 33 ihracatçı, 72 ithalatçı bulunuyordu. Bunların önemli bir kısmını Gayrimüslimler oluşturmaktadır (19).

Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Geçiş

1870’lerden itibaren düşüşe geçen Trabzon ekonomisi ve uluslararası ticaret şehrin giderek ekonomik kaynaklarının azalmasına yol açtı. 1889 sonrası oluşan II. Abdülhamit’e karşı muhalefet hareketi, Trabzon Müslüman ticaret kesiminde de bir ikilem yarattı.

Müslüman toplumunun siyasal olarak bölünmesi, Trabzon’daki Müslüman kökenli sermayedarların kutuplaşmasına yol açtı. Barutçuzadeler gibi İttihatçı liderlerin Trabzon burjuvazisine sonradan katıldıkları ve şiddetli bir biçimde Rum karşıtı ve Hristiyan karşıtı oldukları bilinmektedir. Buna karşın daha eski Müslüman sermayedarlar Gayrimüslimlerle işbirliği sürecinin devamı yanında yer aldılar. Milli Ekonomi düşüncesinin giderek önem kazandığı 1913’lü yıllarda, Gayrimüslim sermayeye karşı boykot uygulanması kararlarının alınmaya çalışıldığı toplantılarda Nemlizade Osman Efendi, Rum karşıtı tedbirlere muhalefet etti. Aynı şekilde, 1913-1914’te, Rum dükkânlarına ve işletmelerine yönelik olarak genişleyen boykot, ticari ve mali konularda Rumlar ve Türkler arasında var olan çok sıkı bir ilişki yüzünden, Trabzon’da pek ses getirmeyecektir.

Trabzon, II. Meşrutiyet’te İttihatçı karşıtları için önemli bir merkezdi. Bu muhalefet savaş sonrasına da uzandı ve Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal’e karşı etkili bir muhalefete dönüştü. Trabzonlu sermayedar seçkinlerin İtilafçılara yakınlığı büyük bir oranda İtilaf partisinin ideoloğu Prens Sabahattin’in adem-i merkeziyetçi görüşlerinde karşılık bulan köklü bir özerklik arzusuna bağlıdır. Bu durum savaş sonrasında iki farklı kurtuluş düşüncesini de doğuran ana etmenlerden biridir. Hiç şüphe yok ki, bu eğilim başkente nazaran Trabzon’un sahip olduğu kuvvetli bir iktisadi ve ticari özerkliğe bağlıdır. Bu özerklik duygusu, Rumlar ve Türkler arasında savaş sonrasında Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılacak bir rejimin kurulması üzerine bir uzlaşma sağlanması için kuvvetli bir temel oluşturmaktaydı (20).

Cumhuriyet’e gelindiğinde I. Dünya Savaşı ve sonrası yaşanan gelişmeler ve imzalanan Lozan Antlaşması, Trabzon’da yeknesak bir toplumsal yapının kurulması için gerekli ortamı oluşturdu. Artık Trabzon’un Gayrimüslim sermayedarları, yaşanan olaylar ve imzalanan mübadele antlaşmasıyla şehri terk etmişlerdi. Müslüman sermayedar ise aralarındaki siyasal çekişmeler her ne kadar alttan alta devam etse de, tek merkezli bir siyasal sistemin içerisinde yeniden oluşan ilişkiler ağı ile şehrin tek ve yegâne itici gücü haline gelmişlerdi. Cumhuriyet öncesinin rekabeti artık yok olmuştu.

Şehrin fiziki yapısında yer alan Müslüman-Gayrimüslim sermayedarın rekabetinin yansımaları bugün bile 19. ve 20. yüzyıldaki görüntüleri ve güzellikleriyle yaşamaya devam etmektedir. Konstantin Kabayanidis’in bugün Atatürk Köşkü olarak kullanılan köşkü ile Kostaki Teophylaktov’un Kostaki Konağına karşı, Nemlizade Hacı Ahmet Efendi’nin Nemlioğlu Konağı, Kalcıoğlu Konağı ve Hacı Rüştü Konağı Trabzon’un Cumhuriyet öncesi rekabetin ve bölünmüşlüğün izlerini taşımaktadır (21).

Cumhuriyet öncesinin çok merkezli yapıya bağlı bölünmüşlüğü sadece sermayedarların inşa ettikleri konak ve köşklerde yer almamıştır. Bugün kentin kültürel envanterine baktığımızda 19. ve 20. yüzyıldan kalmış olan okullar (22), kamu binaları (23), konutlar (24) gibi pek çok yapıda bunun izlerini görmek mümkündür.

Cumhuriyet siyaseten ortadan kaldırdığı çok merkezliliği tek merkeze dönüştürürken, Anadolu şehirlerinin fiziki görüntüsü de tek merkezin uygulamalarına bağlı olarak değişmeye başladı. Bu durum yeni idari merkezlerde yeknesak görüntüler oluştururken, Trabzon gibi eski kültürel mirasa sahip olan kentler de bugüne kadar devam eden geçmişin kültürel farklılaşmalarının izlerini taşıdı.

Cumhuriyet, şehirlerin değişimindeki yapılanmayı belirli bir planlama içerisinde 1930’lardan itibaren gerçekleştirmeye başlamıştır. Ankara merkezli mimari tercihle oluşan yeni stilin izleri öncelikle vilayet konakları ile vali evlerinde ve resmi kurumlarda görülmeye başlandı. Trabzon’da Cumhuriyet’in kamu binalarına baktığımızda 1927 yılında Gümrük binaları, 1933 yılında vilayet konağı, Ziraat Bankası (25), 1939 yılında Trabzon lisesi binası (26) bu şekilde izler taşıyan yapılar olarak inşa edildiler.

Cumhuriyetin, modern bir ulus devlet oluşturma isteği, şehirlerin yeniden düzenlenmesinde etkin olan faktörlerden biridir. Ulus-devletin tek dilli, tek kültürlü yapısına uygun olarak önce Ankara yeniden inşa edilirken, yeni oluşan merkezin modeli oldu. Yeni başkentin inşası sürecinde oluşan görünüm, belediyeler vasıtasıyla taşraya yansıtıldı. Önemli ölçüde merkez odaklı olan uygulamalar 1928-1956 yılları arasında plan zorunluluğuna dayalı olarak oluşturuldu (27). Belediyeler vasıtasıyla merkez, illerdeki imar ve fiziksel değişimi bu dönem içerisinde kontrol altında tuttu. Bununla ilgili olarak 1930 yılında çıkartılan Belediye Kanunu, uygulamadan kaynaklanan sorunların giderilmesi amacıyla zaman zaman yeniden düzenlendi. Böylece kentlerin bir plan dâhilinde yeniden organizasyonu oluşturulmaya çalışıldı (28).

Trabzon’da Cumhuriyet döneminde kentin merkeze benzer şekilde yeniden inşası J. H. Lambert planına dayalı olarak 1939 sonrasında başlatıldı. Plan, modern şehirciliğin öngördüğü ölçülere dayalı olarak oluşturulmuştu. Şehrin çeşitli alanlara ayrılarak, yeniden organize edilmesi düşünülmüştü (29). Bu plan uygulamada Trabzon’a bir takım yeni düzenlemeler getirse bile planının tümüyle uygulanması daha sonraki yıllarda mümkün olmadı.

Evrim Düzenli tarafından yapılan bir çalışmada 1931-1958 döneminde Trabzon Belediye Zabıtları’na dayalı olarak ortaya konulan uygulamalar ve değişim üzerine tartışmalarda, Cumhuriyet’in Trabzon’a yeni şehirciliğin öğeleri arasında yer alan Meydan düzenlemeleri, Anıt dikilmesi, Müze oluşturma, bir kültürel merkez olarak sinema inşası gibi değişimleri getirdiği vurgulanmaktadır (30).

Cumhuriyet, merkezi kanun ve yaptırım gücünü kullanarak taşranın fiziki yapısını değiştirirken, Osmanlı’dan farklı olarak gelişen modern hayatın oluşturduğu değişimi de kendi yönlendirmeye başladı. Cumhuriyet döneminin modern kent hayatının mahalleri batı örneğinden alınarak oluşturulan kooperatifçiliğe dayalı sivil mesken örnekleri önce Ankara’da oluşturuldu. Bu örneklerden hareket eden Trabzon yerel yönetimi eski kentin doğu ve batısında yeni mahallerin oluşumunu öngören düzenlemeler düşündü. Planlamadan çok daha sonraları gerçekleşmiş de olsa yeni mahalle örnekleri Ankara merkezli örnekler olarak hayata geçirilmiştir. Yeni şehir planlaması çerçevesinde oluşturulmaya çalışılan yeni model meskenler, eskinin köşk ve konak geleneğinden oldukça farklı mütevazı konutlar olarak düşünülmüştür.

Yine aynı şekilde 19. Yüzyılın sonlarında başlayan yeni ticaret sınıfına hitap eden ve eski han ve kervansarayların yerini alan oteller yeni yaşamın gereklerine uygun mekânlar olarak değiştirilmiştir. Buralara restoranlar ve çay-kahve salonları ilave edilerek yeni yaşam koşullarına göre yeniden düzenlenmiştir. Otel Yazıcı, Kafkas Oteli ve Yeşilyurt Otelleri her ne kadar Osmanlı 19. yüzyıl yapıları olsa bile Cumhuriyet döneminde değişen koşullara uygun görüntüye kavuşmuşlardı (31).

Şehrin aydın sınıfı için oluşturulan şehir kulüpleri, Cumhuriyetin toplumsal yapılanmasına uygun hale getirilen Türk Ocakları ve Halkevleri binaları, değişimin toplumsal boyutunun fiziki yansımaları olarak değerlendirilmelidir.

Sonuç

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişten söz ederken sadece siyasal rejimin değişiminden söz edilmemelidir. Siyasal sistem ve rejim kadar toplumsal yapı ve düşünce ile kentlerin fiziksel oluşumlarının da değiştiğini bilmemiz gerekmektedir. Bu değişimde siyaseten güçlü olanlar ve yönlendirenler kendilerini merkez konumuna getirdikten sonra çevreyi de kendi görüş ve algılama biçimine uygun olarak değişikliğe uğratmaktadırlar. Bu tarih boyunca olan ve olmaya da devam edecek olan bir durumdur.

Bugün Trabzon’a baktığımızda sadece Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişin getirdiği değişimden söz edemeyiz. Siyasal sistem içerisinde siyasal iktidarların bile merkeze bağlı olarak çevreyi değiştirdiklerine şahit olmamak mümkün değildir. Türk siyasal hayatındaki iniş ve çıkışların sadece düşünce dünyasıyla sınırlı kalmadığı, şehirlerin fiziki görüntüsüne de yansıdığı açıktır. 1950’lilerin anlayışını, 1960 ve 1970’lerin iç ve dış göçünün yansımalarını, 1980’lerin ve 1990’ların yeniden açık pazara yönelen siyasal görüşlerin kente yansıyan izlerini kent duvarları saklamaya devam etmektedir. Tıpkı Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişteki kent duvarları gibi.

Bu nedenle şehirlerin fiziki dokuları tarihin, düşüncenin ve yaşanmışlığın izlerini saklamaktadır. Bizlere düşen izleri silmek değil, izleri koruyarak kültürel mirasın zenginliğini anlayabilmektir.

1 Şerif Mardin, Türkiye’de Toplum ve Siyaset, İletişim Yayınları, İstanbul 1991, s. 30-66.
2 Şevket Pamuk, Osmanlı Ekonomisinde Bağımlılık ve Büyüme (1820-1913), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1994, s. 7-10.
3 Şevket Pamuk, a.g.e., s. 3.
4 Trabzon Salnamesi, 1888, (Hazırlayan: Kudret Emiroğlu,) Ankara 2002, s. 680-689.
5 Stefanos Yerasimos, “ XIX. Yüzyılda Trabzon Rum Cemaati”, Bir Tutkudur Trabzon, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1997, s. 290-305.
6 A. Üner Turgay, “Trabzon”, Doğu Akdeniz’de Liman Kentleri, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1994, s. 65-66.
7 A. Üner Turgay, a.g.m., s. 67.
8 Üner Turgay, a.g.m., s. 68-69.
9 Trabzon Vilayet Salnamesi/1871, Hazırlayan: Kudret Emiroğlu, Ankara 1993, s. 207-211.
10 A. Üner Turgay, a.g.m., s. 68.
11 A. Üner Turgay, a.g.m., s .67.
12 Carter V. Findley, Modern Türkiye Tarihi İslam, Milliyetçilik ve Modernlik 1789-2007, (çeviren: Güneş Ayas) Timaş Yayınları, İstanbul 2011, s. 152.
13 Carter V. Findley, a.g.e., s. 141.
14 Erdoğan Keskinkılıç, “Karadeniz Bölgesindeki Azınlıklar ve Azınlık Okulları”, CIEPO XVII Sempozyumu Bildirileri Trabzon 18-23 Eylül 2006, Trabzon 2011, s. 669.
15 Gülbadi Alan, “Amerikan Board Misyonerlerinin Trabzon ve Çevresinde Yürüttükleri Faaliyetler Çerçevesinde Eğitim Alanındaki Çalışmalar”,CIEPO XVII Sempozyumu Bildirileri Trabzon 18-23 Eylül 2006, Trabzon 2011, s. 689-691.
16 Erdoğan Keskinkılıç, a.g.m., s. 669.
17 Stefanos Yerasimos, a.g.m., s. 290.
18 İlber Ortaylı, “XIX. Yüzyılda Trabzon Merkez Livası ve Giresun Üzerine Gözlemler”, Bir Tutkudur Trabzon, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1997, s. 267.
19 İlber Ortaylı. a.g.e., s. 279-280 Ek:II.
20 Stefanos Yerasimos, a.g.m., s. 301. 21 Trabzon Kent İçi Kültür Varlıkları Envanteri, Trabzon Valiliği İl Kültür Müdürlüğü Yayınları, Trabzon 2010, s. 265-283.
22 A.g.e., s. 237-265.
23 A.g.e., s. 199-237.
24 A.g.e., s. 283-445.
25 A.g.e., s. 216, 222, 235.
26 A.g.e., s. 260.
27 Evrim Düzenli, “J.H. Lambert Trabzon’da, Yıl 1937 Trabzon’da “Şehirleşme” Çabaları, Lambert’in “Trabzon İmar Planı ve İzah Raporu” Üzerine Notlar”, Trabzon Kent Mirası, İstanbul 2010, s. 291.
28 İlhan Tekeli, Cumhuriyetin Belediyecilik Öyküsü (1923-1990), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2011, s. 50-175.
29 Lambert; “Trabzon İmar Planı ve İzahı”, Trabzon Kent Mirası, s. 319-351.
30 Evrim Düzenli, “Cumhuriyeti Trabzon’da İnşa Etmek: Trabzon Belediye Meclisi Zabıtnamelerinde “Meydan”, “Anıt”, “Müze”, ve “Sinema” Tartışmaları (1931-1958)”, Trabzon Kent Mirası, İstanbul 2010, s. 265-288.
31 Trabzon Kültür Varlıkları Envanteri, s. 452-454.

Trabzon 2015 Dergisinden

Yayınlanma Tarihi : 21 Eylül 2015

M.Ö. 670 Kolonileştirme döneminin başlaması. Kafkaslar üzerinden Trabzona yapılan Kimmer baskınları ve kentin yıkıma uğratılması.

M.Ö. 609-550 Medler dönemi. Med Kralı Keyaksares, Asur devletini yıktıktan sonra Lidya ile Anadolu'yu bölüşmeyi amaçlayan bir anlaşma yaptı. Bu bölüşmede Medler Trabzon'u aldılar.

M.Ö. 550-332 Persler dönemi. Persler, Med ve Lidya egemenliğini kırdıktan sonra Karadeniz kolonilerinin ve Trabzon'un özerkliklerine dokunmadılar. Daha sonra kervanlara saldırılar artınca, Persler karadaki güçlerini kullanarak Doğu Karadeniz'i "Pontos Kapadokyası" denilen büyük bir satraplık haline getirdi. M.Ö. 334'de Makedonya Kralı İskender, Persleri yenince, kent yeniden özerkliğe kavuştu.

M.Ö. 332-66 İskenderin ölmesinden sonra, Karadeniz kentlerinde yetke boşluğu ortaya çıktı. Bu sırada bir Pers soylusu olduğunu iddia eden Mitridates, yeni bir devletin çekirdeğini oluşturarak Pontos İmparatorluğunu kurdu. Trabzon da bu imparatorluğun sınırları içinde yer aldı. M.Ö. 133'de Bergama krallığına yerleşen Romalılar ile Pontos arasında Mitridates Savaşları adı verilen uzun savaşlar yeraldı. M.Ö.66'da Roma Generali Pompeius, Kelkit ve Yeşilırmak vadilerinden savaşarak Trabzon ardındaki Pariyadres dağlarına kadar sokuldu. Burada Mitridates yenildi ve kent Romalıların eline geçti.
Romalılar dönemi. Pompeius, Pontos egemenliğine son verdikten sonra, Trabzon'a "Civitas Libera", (serbest kent) statüsü tanıdı. M.S.254'de kuzeyden gelen Gotlar ve Boranlar kenti yağmalamaları üzerine, Romalılar kente "Legio i Pontica" adıyla güçlü bir garnizon yerleştirdiler. Roma İmparatorluğu 395'de doğu ve batı devletlerine ayrılması sonunda Trabzon bölgesi Doğu Roma'nın sınırları içinde kaldı.

M.S.395 Bizans egemenliğinin başlaması. VI.Yüzyılda yoğunlaşan Bizans-Sasanlı çatışmaları yüzünden Çin'den yapılan ipek alımı tehlikeye düşünce, yeni açılan İpek Yolu Kafkas ve Lazika (Çoruh havzası ve doğusu) üzerinden işlemeye başladı. Trabzon'da ticaret gelişti. Trabzon ve çevresindeki kentler "Khaldia Theması" adı altında birleştirildi.

705 Arapların Trabzon'u ele geçirmesi. 705 yılında Araplar Ankara çevresine yerleştiler. Buradan Trabzon'a akıncı yolladılar. Bu akınlar sırasında Trabzon Arapların eline geçti. Bundan sonra kent Araplarla Bizanslılar arasında el değiştirdi.

715 Bizanslıların kenti yeniden ele geçirmeleri.

717 Trabzon'un tekrar Araplarca alınması.

718 Kentte Bizans egemenliğinin tekrar kurulması.

724 Kent surlarının dışındaki bölgeyi Arapların istilası. Bizanslıların Trabzon'u geri alması.

850 Malatya'nın Arap valisi Ömer bin Abdullah Trabzon yöresini istila edişi.

893 Trabzon'un Bizans egemenliğine girişi.

1075 XI.Yüzyılda Türk güçleri Malazgirt zaferinden sonra Türkmenler Trabzon yöresine kadar ilerlediler. Bölgeye akınlar düzenleyerek hakim oldular. Anadolu Selçuklu Devletinin kurulmasıyla savaş alanı Marmara çevrelerine kayınca, Bizanslı Teodoros Gabras, Trabzon ve yöresini geri almayı başardı.

1081 Trabzon ve çevresini ele geçiren Teodoros Gabras bir süre sonra bağımsızlığını ilan etti. Bu dönemde Danişmendliler Trabzon ve yöreye saldırılar düzenledilerse de, Gabras çevrede üstünlüğünü sürdürdü. Gürcü Kralı David de, bölgeye saldırılar düzenledi fakat fazla tutunamadı.

1098 Teodoros Gabras ölünce Bizans Trabzon'a vali olarak Gregoros Taronites'i atadı. Taronides de bir süre sonra bağımsızlığını ilan edince, Bizanslılar 1107'de Trabzon'a bir ordu göndererek Taronides'i yendiler ve tutsak ettiler. Trabzon tekrar Bizansa bağlandı.

1115 Danişmendlilerden aldığı yardımla Bizansa karşı koyan Konstantin Gabras Trabzon'da başa geçti. Gabras bu arada Türk beylikleri arasındaki savaşlarda yer aldı. Mengücük Emiri İshak ile beraber Danişmendlilere karşı Şiran bölgesinde savaştı. Yenilerek geri Trabzon'a döndü.

1143 Bizansta tahta çıkan I.Manuel Komnenos ilk iş olarak Trabzon'a bir ordu gönderdi. K.Gabras öldürülerek kent tekrar Bizans'a bağlandı.

1204 4.Haçlı seferi sırasında Haçlılar Bizans İmparatorluğunu yıkarak İstanbul'da bir Latin İmparatorluğu kurdular. Bu kargaşa ortamından yararlanan Aleksios Komnenos, Gürcü Kraliçesi Tamara'nın da yardımıyla Trabzon üzerine yürüdü ve kenti alarak Pontos Devletini kurdu.

1228 Selçuklu Sultanı I.Alaeddin Keykubad, Sinop, Samsun, Ünye'yi kurtardıktan sonra, Trabzon'u kuşattı. Pontoslular Trabzon kalesine sığındılar. Selçuklular kale surları üzerinde savaşırken birden patlayan fırtına ve yağmur, kalenin düşmesini engelledi. Selçuklu ordusu dağılarak dağlara ve ormanlara sığındı. Maçka ormanlarında tutsak edilen Gıyaseddin Keyhusrev daha sonra serbest bırakıldı. Anadolu Selçuklularının Anadolu üzerindeki egemenlikleri yassıçimen savaşından sonra kesinleşince, Trabzon Pontos Kralı Andronikos Selçuklu egemenliğini tanıyarak yıllık vergiyle Keykubad'a bağlandı.

1245 Trabzon'da çıkan büyük bir yangın kenti tamamiyle tahrip etti. Bundan sonra kent yeniden kuruldu. Selçukluların Anadolu'da zayıflamasıyla Pontoslular tekrar bağımsızlıklarını ilan etti.

1306 Asya ve Avrupa ticaretinin önemli bir bölümü Trabzon kentinden Cenevizliler kanalıyla gerçekleşmekteydi. Kentte güçlenen Cenevizliler serbest koloni ve vergi bağışıklığı istediler. Aleksios kabul etmeyince çatışmalar başladı. Aleksios, Pervaneoğullarından Gazi Çelebiyle anlaşarak Karadeniz kıyılarını Cenevizlilerden temizledi. Aleksios, Venediklilerle ticaret anlaşması yaparak transit ticareti Venediklere verdi.

1319 Pervaneoğullarından Gazi Çelebi ile Pontosluların arası açıldı. Gazi Çelebi Trabzon'u kuşattı, kentte yangınlar çıkarttı.

1347 Akkoyunlular, Trabzon'a akın düzenleyerek kenti yaktılar. Bu sırada veba salgını, ardından deprem oldu. Kent ıssızlaştı, bunu fırsat bilen Cenevizliler kenti yağmaladılar. Bir yıl sonra 1348'de Akkoyunlu Tur Ali Bey Trabzon'u kuşattı. Bu sırada Ceneviz donanması da Pontos donanmasını yok etti. 1349'da Pontos'un başına geçen III. Aleksios Komnenos Türk Beylikleriyle iyi geçinme yoluna gitti. Kızı ve kızkardeşlerini Türk beylerine vererek akrabalıklar kurdu. Akkoyunlulara vergi ve gerektiğinde asker göndermeyi üstlendi.

1454 İstanbul'un fethinden sonra Osmanlılar'a vergi vermeye başlayan Pontos, bu kez Safevi Şeyhi Cüneyd'in saldırısına uğradı. Aya Fokas (Akçakale) denilen yerde savaşa tutuştularsa da Pontoslular yenilerek Trabzon Surlarına çekildiler. Cüneyd kenti kuşattı. Kentin düşeceğini anlayan Osmanlılar, Trabzon'u Safevilere bırakmamak için Fatih Sultan Mehmet, Hızır Bey komutasındaki Osmanlı Ordusunu Trabzon'a yollayarak Cüneyd'e gözdağı verdi. Cüneyd kuşatmayı durdurarak geri döndü.

1461 Fatih Sultan Mehmet'in kenti fethi.

1625 Kazakların Kent üzerine saldırmaları.

1631 Trabzon'da Kazak baskını.

1816 İlk Tuzcuoğlu ayaklanması.

1818 Kalcıoğlu, Hacısalihoğlu ve Dedeoğlu ayaklanmaları.

1821 İkinci Tuzcuoğlu ayaklanması.

1825 Şatıroğlu ayaklanması.

1832 Üçüncü Tuzcuoğlu ayaklanması.

1895 Ayrılıkçı Ermenilerin ayaklanma girişimi.

17 Kasım 1914 Rus donanmasının Trabzon'u bombalaması.

8-11 Şubat 1915 Trabzon'da yeni Rus bommardımanı.

18 Nisan 1916 Trabzon'da Rus işgali.

24 Şubat 1918 Trabzon'un kurtuluşu.

Yayınlanma Tarihi : 13 Kasım 2009

Trabzon´un Tarihi

Trabzon gerçeğine bir dalış yaparak, hem Trabzon'la hem de kendimizle ilgili çok şey öğrenebiliriz.

Türkiye aslında kendini tanımıyor. Herkes kulaktan dolma birtakım sözlerle veya kafasına nasıl girdiği belli olmayan önyargılarla hareket ediyor. Oysa herkes kendini, topraklarının geçmişini, buradaki kültürel yapıyı tanısa, hem bugününü hem de geleceğini daha iyi anlayacak. Üstelik zamanın nasıl akıp gittiğini, her şeyin ne kadar kolay değişime uğradığını, geçmişle gelecek arasındaki ince geçişin nasıl pamuk ipliğine bağlı olduğunu görecek, belki de geçmişten ders alarak, geleceğini ona göre kuracak.

Bugün birisine Trabzon ile ilgili bir şey sorsanız, çok az şey bilir. Trabzon denince akla ilk gelen hamsi, fıkra, kemençedir. Hamsi, fıkra, kemençe gerçekten de Trabzon kültürünün çok önemli bir parçasıdır. Ancak Trabzon gerçeği bu boyutun çok ötesindedir. Üstelik bu boyutu çoğu Trabzonlu da bilmez. Oysa Trabzon'un kuruluşu İstanbul ve Roma kadar eski, kimine göre daha da eskidir. Böylesine köklü tarihi olan bir kenti tanımamak büyük bir kayıptır.

Trabzon Antik Yunan döneminde, tahminen M.Ö. 700 yıllarında, Yunanlılar tarafından kurulmuş bir kent. Yunancadaki ilk adı Trapezus'tur ve bugünkü Trabzon adı da bu sözcükten türemiştir. Trabzon adının en az 2700 yıllık bir geçmişi var.

Yunanlılardan önce bölgede Makronlar, Skitenler, Kolkler, Driller gibi Yunan olmayan bazı kültürler yaşadı. M.Ö. 400 yıllarında Trabzon'u ziyaret eden Sokrates'in öğrencisi Zenofon'un günlüklerinde bu halkların adı geçer. Ne yazık ki, akıbeti belirsiz bu kültürler hakkında, günümüze ulaşmış çok az bilgi bulunuyor.

Trabzon kurulduktan bir süre sonra Perslerin, daha sonra da Romalıların egemenliğine girdi. Pers egemenliğinde Trabzon, Pers ve Yunan kültürlerinin ilginç bir kaynaşmasını yaşadı. Bölgenin "Pontus toprakları" olarak anılması da bu dönemde başladı.

Bizans döneminde de gariplikler sürdü. Çünkü Trabzon, önceleri Bizans İmparatorluğu'nun bir parçası gibi görünse de, Trabzon Rum İmparatorluğu adı altında özerk bir yapıya kavuştu. Hatta Bizans'la, savaşı bile göze alarak, ciddi bir rekabet içine girdi. Trabzon Rumları, hem coğrafi yakınlık hem de stratejik çıkar nedeniyle, doğudaki Gürcülerle ve güneydeki Türkmen beylikleriyle sık sık işbirliği yaptılar. Bu işbirliği, Trabzon İmparatoru Komnenos'un, kızlarını ve kız kardeşlerini, Türkmen olan Akkoyunluların liderleriyle evlendirmesi noktasına kadar vardı.

Trabzon'un bir Laz kenti olduğunu sanan çoktur. Oysa Trabzon hiçbir zaman Laz kenti olmamıştır. Lazlar, yani, Rumca ve Türkçe ile ilgisi bulunmayan bir dil olan Lazcayı konuşanlar, bugünkü Rize ve Artvin bölgelerinde yaşadılar. Sonradan Trabzon'a göç edip yerleşen Lazlar olduysa da, hiçbir zaman, kent nüfusunun çoğunluğunu oluşturmadılar.

Her alanda Bizans'a meydan okuyan Trabzon'dan önemli teoloji ve felsefe uzmanları çıktı. Fatih Sultan Mehmet ise Trabzonluları İstanbul'a sürdü.

Geçen haftaki yazıda, Türkiye'nin kendisini tanımadığını, bir örnek olarak Trabzon gerçeği incelendiğinde hem kendimizle hem de Trabzon'la ilgili çok şey öğrenebileceğimizi, zamanın nasıl akıp gittiğini, her şeyin ne kadar çabuk ve kolay değiştiğini vurgulamıştık.

Trabzon'un M.Ö. 700 yıllarında, Yunanlılar tarafından kurulduğunu, daha sonra Pers ve Roma egemenliği altına girdiğini, Bizans döneminde Trabzon'un özerkliğini ilan ederek Bizans ile rekabete girdiğini, sık sık doğusundaki Gürcülerle ve güneyindeki Türkmenlerle işbirliği yaptığını, onlarla akrabalık ilişkileri içine bile girdiğini belirtmiştik. Tabii Trabzon ile Bizans arasındaki rekabet sadece toprak ve ticaret kaynaklı değildi. Trabzon, entellektüel birikim açısından da Bizans'ın gerisinde değildi. Örneğin Trabzon kökenli Georgius, Plato ve Aristoteles'in felsefelerini çok ayrıntılı biçimde incelemiş, kitapları Avrupa'da büyük yankı uyandırmış, dönemin önemli teoloji ve felsefe uzmanlarından birisiydi.

Ortodokslarla Katolikler arasında birlik sağlanması yolunda çalışan ve bu nedenle Ortodoks Bizans'tan büyük tepki gören Johannes Bessarion da yine Trabzonludur. Plato uzmanı Bessarion, 750'yi aşkın kitabı içeren kütüphanesini, ölmeden önce Venedik'e bağışlamış, bu kitaplar ünlü "Marciana Kütüphanesi"nin çekirdeğini oluşturmuştu. Beş yıl boyunca Bolonya'yı yöneten Bessarion, Katolik dünyasında o kadar etkili bir konuma gelmişti ki, Papa 5. Nikolas öldüğünde, Papalık için aday gösterilmiş, ancak son anda bu makamı başkasına kaptırmıştı.

Fatih Sultan Mehmet, Trabzon'un Bizans'a meydan okumaya varan gücünden çekindiği için mi, yoksa bu gücü kendi yanına çekmeyi akıl edemediğinden mi bilinmez, 1461'de Trabzon'u aldığında, ilk iş olarak, buradaki Rumların yaklaşık üçte birini sürdü, mallarına da el koydu. Üstelik sürgün politikası Fatih'ten sonra da devam etti. Osmanlı kayıtlarına göre, bölgeden sürülen kişiler 19 bine ulaştı, çoğu İstanbul'a, Yeniköy, Arnavutköy, Balat ve Fener bölgelerine gönderildi. Sürülenlerin yerine ise, Niksar, Amasya, Ladik, Çorum, Merzifon, Tokat, Samsun gibi yerlerden Müslümanlar yerleştirildi. Bu sürgün politikasından sonra, Trabzon ve çevresinde kalan Rumların çoğunluğu hem topraklarını ve mallarını korumak, hem de daha az vergi ödemek için, Müslümanlığa geçtiler. 1800'lerin sonlarına gelindiğinde, Hıristiyan Rumlar, kent nüfusunun sekizde birini, çevre kasaba ve köyler de katıldığında, bölge nüfusunun beşte birini oluşturuyordu.

Ancak her şeye rağmen Trabzon, Osmanlı döneminde de önemini korudu. Nitekim Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim Trabzon valisiyken, kendisini, edebiyat ve bilim alanlarında burada geliştirdi. Trabzon'da doğan ve 25 yaşında imparatorluğun başına geçen oğlu Kanuni Sultan Süleyman da burada yetişti.

Trabzon 20. yüzyılın ortalarına kadar entellektüel birikimi yoğun bir kültür kenti olmayı sürdürdü. Bir eski Trabzon'u düşünün, bir de bugünkü Trabzon'u! Çağrımız Trabzonlulara!

Kendimizi tanımak amacıyla bir örnek olarak ele aldığımız Trabzon maceramıza devam ediyoruz. Daha önce, M.Ö. 700 yıllarında Yunanlılar tarafından kurulan Trabzon'un köklü tarihini anlatmaya çalışmış, bu arada Trabzon'un İstanbul ile, yani dönemin Bizans'ı ve Konstantinopolis'i ile rekabeti konusunda örnekler vermiştik. Ayrıca Osmanlıların Trabzon'u ele geçirdikten sonra on binlerce Trabzonlu Rumu sürgün ettiğini, ancak buna rağmen, Trabzon'un önemini koruduğunu vurgulamıştık.

Osmanlı'dan önce, ağırlıklı olarak Rum kültürünü temsil eden, ayrıca azınlık kültürü olarak içerisinde Ermeni ve Ceneviz kültürlerini de barındıran Trabzon, coğrafi yakınlık nedeniyle, çevresindeki Gürcü, Laz ve Türkmen kültürleriyle de etkileşim içerisinde olmuş, ortaya gerçekten ilginç bir sentez çıkmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde de Trabzon, ticari potansiyeli, entellektüel birikimi ve çok kültürlü kozmopolit yapısı açısından, İstanbul, Selanik ve İzmir ile birlikte, Trakya ve Anadolu bölgesinin en önemli kentiydi. Trabzon, yüzölçümü ve nüfus açısından İstanbul'dan çok daha küçük olmasına rağmen, sosyal ve kültürel yapısı itibarıyla, adeta bir "mikro - İstanbul"u andırıyordu.

Öyle bir Trabzon düşünün ki, 1840'lı yıllarda Marsilya ile arasında direkt gemi seferleri bulunmaktaydı. Aynı dönemde Trabzon'da ABD'nin, İngiltere'nin, Fransa'nın, İtalya'nın başkonsolosluğu bulunmaktaydı. Cumhuriyetin ilk yıllarında bu kentte çıkan süreli yayınların sayısı 57 idi (Bu sayı Rize'de 1, Gümüşhane'de 1, Giresun'da 14, Ordu'da 11, Samsun'da 17'dir). Yine aynı yıllarda Trabzon'da opera, tiyatro binaları bulunmakta, sinemalarda sessiz filmler ve Kurtuluş Savaşı belgeselleri gösterilmekte, ana meydandaki restoranlarda piyano resitalleri verilmekteydi.

Başka bir örnek: Eğitimci - yazar Hıfzırrahman Raşit Öymen ve Pertev Subaşı gibi kişiler, 1921 yılında, Türkiye'nin en eski spor kulüplerinden birisi olan Trabzon İdman Ocağı'nı kurmuşlar, bu kulüp 1924 Paris Olimpiyatları'na bile sporcu göndermiştir. Mustafa Kemal başkanlığında 1923'te toplanan bir Bakanlar Kurulu toplantısında da, Avrupa'daki futbol birliklerine üyelik konusunda üç ilden kulübün seçilmesi önerilmiştir: İstanbul, İzmir ve Trabzon. (Trabzonspor efsanesi gökten zembille inmemiştir!)

Türk aydınlarının önemli bir bölümünün de Trabzonlu olmaları tesadüf değildir. Yazar - ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu, yazar - edebiyatçı Sabahattin Eyüboğlu, ressam Orhan Peker, yazar Hasan İzzettin Dinamo, siyasetçi - yazar Bahriye Üçok Trabzon'da yetişmiş Trabzonlu aydınlardan sadece birkaçıdır.

Peki ya şimdi? Üç haftadır anlatmaya çalıştığımız eski Trabzon'u düşünün, bir de bugünkü Trabzon'u düşünün. Her şeyin ne kadar çabuk değişebileceğini, geçmişimizi tanımakta ve geleceğimizi kurmakta ne kadar umursamaz davrandığımızı düşünün.

Trabzon kenti layık olduğu noktaya mutlaka gelmelidir! Bu Trabzonlulara, Trabzon kökenlilere yapılmış bir çağrıdır!

Not: " Bir Tutkudur Trabzon " (Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1997) ve "Seyahatnamelerde Trabzon" (Serander Yayınları, Trabzon, 1999) kitaplarının okunmasını öneririz.

Rize il sınırı yakınlarında yapılan sondajlarda ele geçen buluntular, Kalkolitik çağla tunç çağında (İ.Ö. 5500-1000) bu yörede insanların yaşadığını göstermiştir. İlk çağlarda Khalybllerin yurdu olna bu yörede Miletoslular İ.Ö. 7.yy.da bir ticaret kolonisi kurmuşlardır. Aynı yüzyılda bölge Kimmerler tarafından yağmalanmıştır. İ.Ö. 6. yy.da Perslerin hakimiyetine giren bölge Pontus Kapadokyası adı verilen satraplık sınırları içinde yer almıştır. İ.Ö. 66 yılında Roma yönetimine giren bölge once Pontus Polemoniacus, sonra da Galatia Kappadokhia adlı yönetsel sınırlar içinde yer aldı.

Bizans döneminde Khaldia Themasına bağlandı. Konstantinapolis’in Latinler tarafından işgal edilmesi üzerine Komnenos hanedanı,1204 yılında Gürcü kraliçesi Tamara’nın yardımıyla bu bölgede Trabzon Rum imparatorluğunu kurdu.

Trabzon Rum imparatorluğu (Pontus Devleti)

Aleksios Komnenos (1204-1222) ilk imparator ilan edildi. Onun ardından yabancı hükümdarlas evliliklere dayalı ittifaklar kurarak öbür Bizans ailelerinde daha uzun sürte ayakta kaslmayı başardılar. Kısa süreli Anadolu selçukluları ilhanlılar ve Nikaia imparatorluğunun egemenliğine giren Trabzon imparatorluğu barışçı bir politika izleyen 1.Manuel döneminde 1238-65 Trebizond limanının önemli bire ticaret merkezi haline gelmesi sayesinde güçlendi. Ama 2.İoannes döneminde(1280-85)Giresun ve Ordu yörelerini ele geçiren Türkmenlerinm küçük beylikler kurmasına engel olamadılar. 2.Aleksios döneminde (1297-1330)Karadeniz ticaretini ele geçiren Cenevizliler Trabzon yönetimi üzerinde etkin oldular. 1.beyazıd’ın 1398’de Samsun ve Canik’i almasının ardından Osmanlılara yıllık vergi ödemek zorunda kaldılar.David Komnenos (1458-1461) döneminde vergi ödemenmediği gibi önceden ödenen vergilerde geri istendi. David Komnenos’un Avrupa’daki büyük devletlere ittifak önerişsinde bulunması üzerine Osmanlılar bölgeyi 1461’de aldılar.

Trabzon imparatorluğunun zenginlik kaynakları gümüş demir şap kumaş ve siyah şarap gibi yerel ürünlerin ihracına ve Batı İran’a yapılan transit ticaretten alınan vergilere dayanıyordu.

Trabzon ve Lazistan Osmanlı yönetiminde

2.Mehmed ‘in (Fatih) Trabzon imparatorluğu üzerine yaptığı sefer sonunda fethettiği Trabzon bir sancak olarak örgütlenmiş ve uzun yıllar şehzade sancağı olarak önemini korumuştur. 16.yy.da ise Batum’uda içine alan bir eyalete dönüştürülmüştür. Batum eyaleti olarakta bilinen bu yönetim biriminin merkezi Trabzon’dur. Eyalet topraklarına bir Oğuz boyu olan Çepniler yerleştirilmiş ve yerli halk bu yüzden 18.yy.la kadar bunlarla çatışmıştır. Merkezi yönetim olayları engellemek üzere Trabzon Beylerbeyliğine yerli ayandan mütesellimler atamış ama bunlar güçlendikçe merkezi yönetime başkaldırmışlardır. 1868’de vilayet olan Trabzon’a merkez sancağı dışında Lazistan, Gümüşhane, Canik (Samsun) sancakları bağlıydı. 1890’da merkez sancağı Ordu, Giresun, Tirebolu, Görele, Vakfıkebir, Sürmene ve Akçaabat, Canik sancağı Bafra, Ünye, Fatsa, Çarşamba ve Terme, Lazistan sancağı Rize, Of, Atina (Pazar) ve Hopa, Gümüşhane sancağı da Torul, Kelkit, Şiran kazalarını kapsıyordu.

Trabzon kıyıları 17.yüzyılda Zaporojye Kazaklarının saldırısına uğrayıp yağmalanmıştı. Osmanlı dönemi boyunca bölge Celali ayaklanmalarına sahne oldu. Yerel Beyler, halkla beraber 1834 tarihine kadar Osmanlı merkezi yönetiminden ayrılmak için defalaca isyan ettiler ama hepsi çok kanlı yöntemlerle bastırıldı.

1810’da Rusların saldırısına uğrayan bölge, 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı sonucunda Kafkas göçmenlere ev sahipliği yaptı. 1895’de bir Ermeni ayaklanmasına sahne oldu. 20.yy başlarında Rumlar ve Ermenilerin de bulunduğu şehrin nüfusu 1 milyondan fazla idi. 1.Dünya savaşının başlarında Rus donanması Trabzon kıyılarını bir çok kez bombaladı. 18 Nisan 1916 tarihinde ise Rabzon neredeyse tümüyle Rusların eline geçen ve halkının bir bölümü başka bölgelere göç eden yörede Rum Pontos ve Ermeni çeteleri, 1917 Ekimindeki Sovyet devriminden sonar çekilen Rus ordusunun yerini aldı. Trabzon, 24 Şubat 1918’de 37.tümen tarafından bu çetelerin işgalinden kurtarıldı. Mondros Mütarekesinden sonar Pontos çetelerinin eylemlerinin artması üzerine Trabzonlular Trabzon Muhafazai Hukuk-i Milliye Cemiyetini kurdular. Kurtuluş savaşı sırasında Trabzondaki önemli olaylardan biride Türkiye Komünist Partisinin (TKP) önderi Mustafa Suphi, karısı ve 13 arkadaşının öldürülmesidir.

Trabzon’un yapısı

Trabzon kenti İ.Ö. Miletoslu balıkçıların Karadeniz kıyısında kurdukları ticaret kolonilerinden biridir. Miletoslular kente Yunanca masa anlamına gele ‘trapeza’ sözcüğünden türettikleri Trapezous adını vermişler bu ad zamanla Trapezunda, Trapezund ve Trabzon’a dönüşmüştür.

13.yy. başlarında kurulan Trabzon İmparatorluğu Anadolu Selçukluları ve Timur’un kuşatmalarına direnmiştir. Yavuz Sultan Selim şehzadeliği sırasında burada sancak beyliği yapmıştır. 1867 yılında çıkan bir yangından şehir önemli ölçüde zarar görmüştür. 19.yüzyılda 35.000 kişilik şehir merkezi nüfusunun yarısı Rumlar ve Ermenilerden oluşuyordu. Cumhuriyetin ilk yıllarında ise ancak 20.000 kişi,1950'de ise 33.900 kişidir. Günümüzde, merkez nüfusu 220.000’e ulaşmıştır.

Yayınlanma Tarihi : 8 Ağustos 2009

Tarihi Zenginliklerimiz

İlimizde Kültür Bakanlığı tarafından tescillenmiş ve koruma altına alınmış 550 tarihi tescilli kültür varlığı bulunmaktadır. Bunun yanı sıra "tabiat varlığı" olarak belirlenmiş ve koruma altına alınmış bölgelerimiz de bulunmaktadır.

İl merkezi ve ilçelerde sayısız tarihi esere rastlamak mümkündür.

Bunların başlıcalarını şöyle sıralayabiliriz :

"Trabzon Kalesi, Kalepark, Yenicuma Camii, Cephanelik, Su Kemerleri, Akçakale, Ayasofya, Küçük Ayvasıl, Ortahisar Camii, Molla Nakip Camii, Kudrettin Camii, Hüsnü Göktuğ Camii, Kızlar Manastırı, Kaymaklı Manastırı, Kuştul Manastırı, Sumela Manastırı, Santa Maria Kilisesi, Gülbaharhatun Camii, İskenderpaşa Camii, Tophane Hamamı, Sekiz Direkli Hamam, Meydan Hamamı, Çeşmeler, Köprüler, Atatürk Köşkü, Memişağa Konağı, Erdoğdu Bey Camii, Musa Paşa Camii, Saraçzade Medresesi, Ortahisar Muvakkithanesi, Emir Mehmet Türbesi, Hamzapaşa Türbesi, Bedesten" Karadeniz kıyısında kurulmuş en eski kentlerden biri olan Trabzon’da yukarıda kısaca isimlerini sunduğumuz eserlerin dışında her köyde ve mahallede bulunan çeşmeler, evler, köprüler bize tarihin geçmiş sevimli yüzünü yansıtmaktadır. Akçaabat Orta Mahalle, Sürmene evleri, Ortahisar mahallesindeki eski Türk evleri, konaklar bugün bile işlevlerini yürüten diğer irili ufaklı tarihi eserlerin hepsi ilimizin birer kültür ve tabiat varlığıdır.

Yayınlanma Tarihi : 29 Temmuz 2009

TRABZON’UN TARİHİ VE KÜLTÜREL GELİŞİMİ

Bilinen tarihi geçmişi en az 4000 yıl öncesine dayanan Trabzon, konumu nedeniyle tarihin bütün evrelerinde tüm dünyanın ilgisini çekmiş ender kentlerden biridir. Coğrafi önemi, tam bir geçiş noktasında bulunması, değişik medeniyetlere ev sahipliği yapması Trabzon'u önemli kılan etkenlerin başında gelmektedir. Böylesine köklü geçmişe sahip bir kentin kültürel hayatı da renkli olmuştur. Trabzon, bildiğimiz "kent kültürü"nü yüzyıllardan bu yana bünyesinde yaşatmaktadır. Ticari ve idari merkez olarak Trabzon'da yüzyılların ötesinden bu yana kurulu bulunan eğitim-kültür-ticaret merkezlerinin varlığı, kentin çevresiyle birlikte canlı ve süregelen bir kültürel birikime sahip olduğunun göstergesidir.

Büyük Türk Padişahı Fatih Sultan Mehmet'in, Trabzon'u 1461'de fethinden sonra daha da gelişen Trabzon'da kültür kurumlarının varlıklarına bir çok tarihi belgede rastlamamız mümkündür. Cumhuriyetin ilanından sonra Mustafa Kemal ATATÜRK'ün "Halkı zeki, üretken, girişimci ve çalışkan" olarak nitelendirdiği Trabzon'da çok gayretli çalışmalar yapılmış, eğitim ve kültür hareketlerine büyük önem verilmiştir.

Dünyaca ünlü gezginlerin ziyaret ettiği Trabzon, yüzyıllar boyunca, bütün dünyanın ilgisini çekmiştir. Ksenophon'dan, Evliya Çelebi'ye, Fallmerayer'den, Frunze'ye kadar yüzlerce seyyahın ziyaret edip, düşüncelerini tarihe birer belge olarak aktardıkları "seyahatnamelerde"ki ana buluşma noktası "gizemli doğası, coğrafi konumu, Orta Asya, Kafkasya, Uzakdoğu, Ortadoğu'nun İstanbul ve Avrupa ile ilişkisinde önemli bir ticaret ve kültür merkezi" oluşundan kaynaklanan kentin vazgeçilmezliğidir.

Yayınlanma Tarihi : 29 Temmuz 2009