Son Güncelleme: 26 Nisan 2025 23:44:56

Yayınlanma Tarihi : 4 Temmuz 2010

KIRAATHANEYDİLER GEÇMİŞTE
Bekir GERÇEK
Fotoğraf: Coşkun KULAKSIZOĞLU

Kültürümüzde, kültürlenmemizde kıraathanelerin yeri, önemi yadsınamaz. Bu yuvalar kültürel etkileşimin yanı sıra dostluk yuvalarıdır da. Edebiyatımıza sohbet türünü katan, bu türün gelişmesine yardımcı olan mekanlar; başta kıraathaneler ve dostluk masalarıdır sanırım.

Yukarıdaki saptamaların ülkemiz için geçerli olduğunu belirttikten sonra; Trabzon'umuz ve çevresi özelinde, çoğu geçmişte kalan kıraathane yaşantılarını söyleşelim istiyorum.

Neden kıraathane de, yaygın olan deyişi ile kahvehane değil? Türk Dil Kurumu sözlüğü kahveyi tanımladıktan sonra, kahvehane için: "bu gibi içkiler içilerek vakit geçirilen yer." Kıraathane için: "müşterilerinin okuması için gazete ve dergi bulunduran genişçe, temiz ve iyi döşenmiş kahvehane" tanımlarını yapmaktadır. Trabzon ve çevresi için geçmişe dönük tespitlerden de görülecektir ki; bu yuvalar ikinci tanıma, dolayısıyla kıraathane sözcüğüne daha bir uymaktadır.

Geçmişte, kıraathaneler çoğu insanımızın evi ile işi dışında yaşamlarını sürdürdükleri üçüncü mekanlarıdır. Belli insanlar, belli kıraathanelere çıkarlar. Gerektiğinde onlar, ilkin oradan aranır, garsonlar veya ocakçılardan sorulurlar. Ne vakit geldikleri, ne vakit gittikleri, hatta nereye gittikleri rahatlıkla izlenilebilir.

Bu mekanlarda neler yapılır?
Kentle kent dışı yerleşimlerde kıraathanelerin çakışan işlevleri dışında bazı farklılıklar gözlenir. Biz, öncelikle kent kıraathanelerinin çeşitli işlevlerini hatırlamaya çalışalım.

İlkin, oyun oynanmayan, sohbet kıraathanelerine değinelim. Bugün, hemen hemen kalmayan bu mekanlara belli bir yaşın ve belli bir düzeyin üzerindeki ekabirler devam ederler. Her akşam birbirlerini aynı özlemle beklerler. Geç kalanlar merak edilir, hatta evden çağırtıldığı olurdu. Önce yorgunluk kahveleri içilir. Ocakçılar, herkesin kahve ölçeğini bilirler: Şekerli, orta şekerli, az şekerli, köpüklü, kaynar vs. Yine ocakçılar, kimin hangi fincanla kahvesini daha bir zevkle içeceğini de bilir. Çoğunlukla kallavi Mekke fincanları yeğlenir.

Daha sonra; çay, kant, şerbet, maden suyu (bu su Dünya Fuarı'ndan madalyalı enfes Kisarna Maden Suyu'dur) içilir.

Bu esnada gazeteler masalarda elden ele dolaşır. Artık müdavimler toplanmıştır. Önce duvardaki konsolda oturan radyodan ajanslar sessizce dinlenir, güncel olaylar yakalanır. Bu olaylar üzerinde yapılan yorumlar çoğu kez gündemi de belirler. Ya sırayla konu hakkında teker teker konuşanlar dinlenir veya bu ortam oluşmazsa, masalar kendi içinde ayrı ayrı sessizce tartışır, görüşürler. Bu sohbetlerden sonuçta herkes yararlanır. Bu arada; hal hatır sorma, dertleşme, akıl alma, akıl verme de ihmal edilmez.

Ayrılık saati geldiğinde, birlikte kalkanlar, yol boyunca da söyleşerek ayrılırlar. Yarın akşam tekrar buluşmanın özlemi o anda başlamıştır bile. Bu kıraathanelerden hatırlayabildiklerim: Selamet, Şafak, Konak, vb.

Diğer kıraathanelerde de buna yakın yaşamın dışında neler olmaktaydı? Daha büyük olan bu mekanlar da daha geniş kapsamlı toplantılar düzenlenir; belli dönemlerde siyasiler bu mekanlarda propaganda yapma olanağı bulurlardı.
Bu kıraathenelerin bazıları, sanat faaliyetlerine de kucak açar; hizmet verirlerdi. Musiki dernek ve ekipleri, tiyatro kolları vb. buralarda barınırlardı.

Çoğu kez ramazanlarda belli akşamlar birlikte yapılan iftardan sonra bu mekanlar seyirlik düzene sokulur, çalınır söylenir, meşk edilir; hatta, ortaoyunu oynanırdı. Yine, ramazanlarda kıraathaneler ışıl ışıl süslenirken, mahallenin, semtin iskambil usta ve çıraklarına güvenilerek, şeker seleleri renkli jelatin kağıdıyla sarılarak tavandan asılırdı. Başka mahallelerden ekibini kuran ustalar, bu selenin peşine gelirler ve "selesine" altıkol iskambil başlar. Oyun boyunca işaretler verirler. Yalnızca ustanın verdiği komut duyulurdu. Seleyi kazanan konuk takım, büyük bir zafer kazanmış edasıyla o seleyi kendi kahvelerine getirirler. Ya kaybeden ev sahibi takımın halini düşünebilir misiniz? "sele vermek" bütün kahveyi üzer; zira, sele vermek onur kırıcıdır. Şayet ekip cesaret edebilirse rövanş için selenin peşine gider.

Kıraathanelerin müdavimlerini çoğu kez sundukları belirler. Bilardocular; Sabah, Şems ve Erzurum otellerinin kıraathanelerine çıkarken, briç ustaları, birbirlerini Bahçelikahve, Şehir Kulübü, İdmanocağı, Erzurum Oteli gibi mekanlarda beklerler. Nargileciler de Suluhan'a devam ederlerdi.

Spor kulüplerinin çalıştırdıkları veya birlikte kullandıkları kıraathanelerde de doğaldır ki spor söyleşilir; ama, Trabzon'da bu kulüplerin çoğunun musiki ve tiyatro kolları geçmişte birer eğitim ocağı olmuşlardır. İdmanocağı ve Necmiati kulüpleri kurdukları ekiplerde değerli müzisyenlerin yetişmesine olanak tanımışlar ve kentlilere konserler sunmuşlardır. Yine biz biliyoruz ki büyük önder Atatürk'ün 1937'deki ziyaretlerinde İstanbul'dan gelen musiki heyetini geri gondermesi üzerine, Necmiati Kulübü Musiki Heyeti'ni köşkte kabul ederler; onların huzurda musiki yapmalarına imkan tanırlar.

Yine spor kulüplerimizden; Necmiati, Gençlerbirliği, İdmangücü, Birlikspor ve Doğan Gençlik'in tiyatro kollarının sürekli çalışmaları sonucu 1922 ve 1953 arası çeşitli oyunları hazırlayıp Trabzonlular'a sunduklarını biliyoruz (1).

Loncanın izlerini taşıyan arastalarda çoğunlukla işyerlerine hizmet sunan çayocakları vardır. Dar da olsa bu çayocakları üçbeş kişilik oturma imkanı bulundururlar. Arastasına göre kuyumcusu, bakırcısı, terzisi, kunduracısı bitirdiği işinden sonra verdiği molayı bu çayocağında doldurur, elini yüzünü yıkar, bir sigara, bir çay içerken kendisi gibi, gelen meslektaşlarıyla söyleşir; deneyimlerini aktarır; bu ara söyleşiler aynı arastanın azınlıkları da katılarak mesleklerinin bilgi, görgü ve inceliklerini paylaşırken, üretimdeki kalite artışını da birlikte başarırlar.

Trabzon kıraathaneleri geçmişte sosyal birer kurum olarak olumlu işlevler görüyor, kültürlenmeye, bilgi alışverişine, dostluklara mekan oluşturuyorlardı.

Trabzon çevresinde, köylerde kıraathaneler nasıldı?
Duvar diplerinde ahşap sedirler, ortada soba, birkaç komli(2), tavana asılı lüks, duvardaki rafta kitaplar, eski yeni gazeteler ve köyü dünyaya bağlayan bataryalı radyo. Bu mekanın bir kenarında kazan kaynarken, ışıklı bir köşede de berber, bir ayna, bir masa hizmet görür. Bu berberler ekseri diş çeker, iğne de yaparlardı.

Günbatımı, köylüler, kahvehaneye varır. Gazyağlı lüks pompalanır, mekan aydınlandıktan sonra bataryalı radyodan binbir müşkilatla ajans dinlenir. Daha sonra hitabeti kuvvetli biri kalkar, bir konu bulur, anlatır; diğerleri dinlerler. Seferberlik, Harb-i Umumi, Kurtuluş Savaşı zaman zaman gündeme gelirken, fitarihinde köye inen ayı veya kurt da konu edilebilirdi. Bazen de mukallitlerden biri zararsız, tatlı yalanlar ve esprilerle kendi yapımlarını sunar, neşe üretirlerdi. "Espiri zekanın zekatı" değil midir? Karadenizli'ye de bu yakışır. Bunların dışında kitaplıktaki kitaplar, ekseri köyün öğretmenine okutulur, dikkatle dinlenilir. Bu kitaplar, halk edebiyatında yeri olan Battal Gazi, Kerem ile Aslı, Yusuf ile Züleyha, Ferhat ile Şirin vb.'dir. Kendini hikayeye kaptırıp ağlayanlar bile olurdu.

Muhtarın getireceği, köye ait yol, su, mera gibi bir sorun, bazen uzun süre tartışılır ve sonuçta müşterek karar alınırdı. En önemli tartışmalar mera ve orman paylaşımı gündeme geldiğinde olurdu. Orman, öyle ustaca paylaşılırdı ki; budanan, seyrekleştirilen alana bir daha sekiz on yıl sonra sıra gelir. Bu süre de o alanın kendini yenilemesine yeterdi.
Trabzon'da, Anadolu'daki gibi kıraathanelerde saz asılmaz. Aşıklık geleneği pek yoktur. Bunun yerine, az sayıda kemençeci vardır; zira, kemençe çalmanın günahından çekinilir. Mala köyünün kemençecisi Zirbut İbrahim de günah tekinlerine dayanamaz ve tövbe ederek sazını çalmayı bırakır.

Zirbut gibi birçok köyün kemençecisi, zaman zaman kıraathanelere uğrar; önce yaşlıların, ekabirlerin gönlünü hoş eder; onlar, mekanı terk ettiğinde kıraathane gençlere kalırdı.. Çalınır, söylenir, içilir, mermiler atılır. Bundan olsa gerek köy kahvelerinde tavanlar delik deşiktir. Maçkalı şair Ömer Kayaoğlu "Bizim Uşaklar" şiirinin şu iki dörtlüğünde bu olayı anlatır gibi:
Ula Ömer ula Ömer/Ne gaz ne tuz kalmış evde
Sen kütük taşı bütün gün/Son kazandığını fişeğe ver
Ula Temel ula Temel/Bu akşam bir rakı içelim
Yemekler evden mezeler kahveden/Gel keyfim gel
Köylerde kıraathaneler misafirhane olarak da kullanılır. Yolcular, garipler, görevliler evlerden getirilen döşeklerde yatırılır, ağırlanır.

Şimdi, konumları ve mekansal özellikleriyle kentteki giden kalan bazı kıraathaneleri hatırlayalım: Kıraathaneler, kentin seyirlik olanaklar sunan yerlerinde bulunur. Zağnos'ta, Tabakhane'de köprü başlarında, denizi, vadiyi, surları, tepeleri ve geleni geçeni ile köprüleri izlerler. Meydan Parkına açılan Selamet, Cihan, Şems otellerinin kıraathaneleriyle Suluhan Park'la birleşirler. Suluhan'ın balkonunda ehlikeyfler, nargile fokurdatır; cıvıl cıvıl meydanı ve parkı seyrederek yarenlik ederler. Taşbaşında: İstanbul, Hürriyet. Meydanın çıkmazında: Refah. Konumlarıyla limanı, Çömlekçi'yi, Boztepe'yi gören mekanlardır. Atapark'ta, Aşıklar Parkı'nda, Meydan Park'ında, Ganita'da hemen hemen tüm parklarda kıraathaneler bulunur.

Cami çevrelerinde, cami avlularıyla bütünleşen kıraathaneler de çokçadır. Ortahisar'da: Ihlamurlu kahve, Çarşı Camii yanında: Asmaaltı, İskender Paşa Camii önünde: Selamet, Cihan bunlara örnektir. Bu mekanlar, Cami cemaatiyle namaz vakitlerinde dolar taşarlar.

Geçmişte bu kıraathaneler azınlıkların da devam ettikleri cemaatlerin birlikte oturup, eğlendiği, kültür alış verişinde bulundukları yerlerdir.
Kıraathanelerin birçoğunun açık mekanları, bahçeleri vardır. Bu bahçeler, kırmızı balıklı havuzlar, çardaklar, kamelyalar, palmiyeler, mimozalar, manolyalar rengarenk çiçek ve flora ile tam bir rekreasyon olanağı sunarlar. Yine bu bahçeler Trabzon'un kısıtlı olan parklarına yardımcı mekanlardır.

Ortahisar Bahçeli kahve, iyi havalarda dolar taşardı. Daha eski dönemlerde bu bahçede, meraklılarının gayretleriyle kurulan paralel, asimetrik bar, halka, barfiks gibi aletlerle jimnastik yapıldığını dinlemiştim. Çalışanlar da Merhum Cemal (Enisoğlu) , Aziz (Aktulga), Bahri (Gerçek) beyler ve arkadaşları. Daha sonra İdmanocağı Kulübü kurulduğunda aletleriyle birlikte bu kulübe katılırlar. Yine bu sevimli bahçelerde ve parklarda o denli sükunet ve huzur vardır ki bizim kuşak ve evveli Kalepark'ta, Ganita'da, Aşıklar Parkı'nda, Atapark'ta oturup ders çalışabilirdik. Bilmem çalışmayanımız var mıdır?

Yukarıda, sosyal ve mekansal özelliklerini sıralamaya çalıştığım kıraathane mekanlarının kentin kültürlenmesine, kentlilik bilincinin gelişmesine katkıları yadsınabilir mi? Bugünkü kıraathane (pek kalmadı ya), kafe, atari, okey vb. salonlarını (bizim olmayan isimleriyle) hatırlayalım.

Kültürü oluşturan bileşenlerin karılmasında mekanların yeri önemlidir. Geçmişte kıraathane kültürü bu mekanların yaşayanlarıyla birlikte oluşurken, gelişirken, insanlarımız bu mekanlardan, bu birliktelikten ve bu etkileşimden yoksundurlar.

Kıraathane kültürü; edinemediğimizde önemli bir eksikliktir de.

Bugün, bu mekanların yerine nereleri koyabiliriz!

(1) Ahmet Özer-Arslan Pulathaneli, "1920-1950 Arası Trabzon daki Futbol Kulüplerinin Kültürel Etkinlikleri" Trabzon 1990, Trabzon Ili ve ilçeleri Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara, 29.
(2) Komli: Küçük iskemli

Yayınlanma Tarihi : 25 Kasım 2009

TRABZON´DA TİYATRO
T.İlkay SOMEL (Gazeteci Yazar)

Sevgiyi anlatmak kolay değil. Hele o sevgi, bu topraklar üstüneyse. Bu zoru başaranlar da çıkmış. Gönüllerin tüm doluluğuyla anlatmışlar sevgilerini. O büyük ustalardan biri, Bedri Rahmi Eyüboğlu diyor ki:
Bu Anadolu var ya, bu Anadolu
Bu misli menendi görülmemiş cömert ana
Bu her yanı meme, bu her yanı dudak, bu her yanı gül
Bu zırnık almadan veren, ha bire veren yediveren gül.

Her bir yanı, tarihin bir başka çağına ışık tutan bu topraklar, ne medeniyetler yaratmış, onlarca yıl sonrası Avrupa'sının karanlık çağlarına inat.

Kimi bakıp geçmişiz, kimi hayranlıkla seyretmişiz. Ama sahip çıkmamışız. "O ki, bu topraklarda doğmuş, bu topraklarda yaşamış bu medeniyetler, öyleyse bizimdir" dememişiz.

O büyük kültürleri yaratanlar, kurdukları kentlere, o kentte yaşayanların iki-üç misli büyüklükte tiyatrolar yapmışlar, şehri koruyan surlardan sonra. Bugün batı'ya ya da güney kıyılarımızda hangi antik kente giderseniz gidin, kent kapısından sonra muhteşem bir tiyatro karşılar ziyaretçilerini. Sanki o noktada, binlerce yıl önce yaşamış o insanlar, "İşte bizim medeniyetimiz" der gibidir.

Oysa, bugün ülkemizde, il sayısı giderek artmasına rağmen topu topu 52 tiyatro ve 5 opera salonu vardır; bunlar da belli başlı büyük illerde. Daha açık bir deyişle 61 ilimizde tiyatro, 72 ilimizde de opera salonu yoktur. Sanırım bu rakamlardan sonra bir yorum gerekmiyor.

"SARAYIN YANINA TİYATRO YAPILSIN"

Burada, Trabzonlu olarak gurur duymamız gerek. Batı Anadolu'da kurulmuş medeniyetlerden sonra olsa bile Trabzon, günümüzden 1400 yıl önce tanışır tiyatroyla. Yani M.S. 6. yüzyılda Komnen dönemi imparatorlarından Adrien, Trabzon'a geldiğinde, Kentpuar'daki (şimdiki Kindinar) "Kral saraylarının arasına bir tiyatro yapılsın" diye emreder. Trabzon 1973 İl Yıllığı'nda yer alan bu bilgiler, kentin kültür hayatında, tiyatroya ne deredece değer verildiğinin açık bir delilidir.

Günümüze kadar gelen belgelerden anlaşıldığına göre, İmparator Adrien'in emriyle yapılan tiyatrodan sonra başka tiyatrolar da yapılmıştır. Timur'un geri dönen elçileriyle birlikte Semerkant'a gitmek üzere 1404 Nisan ayında Trabzon'a gelen İspanya Elçisi Clavijo (Ruy Gonzales) anılarında, "Kayalar üzerindeki içkalede saray, hazine dairesi, evler, arşiv ve hükümet daireleri bulunuyordu. Kalenin çevresi çukurlarla sarılmıştı. Güzel meyve bahçeleri, spor alanları, yarış yerleri, tiyatrolar, toplantı yerleri vardı." demektedir (Mahmut Goloğlu, Anadolu'nun Milli Devleti Pontos, ss. 208-209).

Bu tarihi izleyen asırlar boyunca Trabzon'da tiyatro ne olmuştur? "Tiyatrolar vardı" denildiğine göre, belli ki birden fazla antik tiyatro bulunmaktaydı. Bunlar nasıl olmuş da kaybolup gitmiştir? Bu sorunun cevabı ne yazık ki verilememektedir. Ele geçen belgelerde böylesi bir küçük kayıt bile yoktur.

Yılların yılları kovaladığı çok uzun bir dönemin ardından Trabzon'a Ali Bey, Vali olarak atanır. (Ali Bey'in Trabzon Valiliği konusundaki tarihler, Mahmut Goloğlu'nun "Trabzon Tarihi"nde -211. sayfa 1888 olarak belirlenirken, Yurt Ansiklopedisi'nde 1874-Cilt 10, sayfa 726-Milliyet Yayınları arasında yer alan "Osmanlı Şehirleri" isimli kitapta ise 1882 -sayfa 291- olarak belirtilmiştir) İleri görüşlü bir devlet adamı olan Ali Bey, tiyatroya ve mizaha da meraklı bir insandı. Mahmut Goloğlu, "Trabzon Tarihi"nde şöyle anlatır, Trabzon'un Ali Beyefendili yıllarını:
"Tiyatro ve mizah yazarı olarak tanınmıştı. Moliere'den adapte ettiği (Ayyar Hamza) özellikle ünlüdür. Bu nedenle; Padişah Sultan Abdülhamid'in tiyatroya karşı olan düşmanlığını bildiği halde Trabzon'da tiyatro çalışmaları yaptırdı ve o sırada Trabzon'a gelmiş bulunan bir cambaz kumpanyasına kendi yazdığı (Hazreti Yusuf) piyesini oynattı. Jurnal edilmesine rağmen yılmadı. Sosyal hayatı geliştirmeye çalıştı ve tutucuların baskısına önem vermeden Samsunlu bir Hıristiyan kızla evlendi."
Ali Paşa tarafından kurulan tiyatro, oyunlarını Kanuni Ortaokulu'nun bahçesinde on yıla yakın bir süre sürdürdü. Bu arada İstanbul'dan gelen çeşitli tiyatro toplulukları da Trabzonlular'a çeşitli oyunlar sergilediler. Bu bahçeye, ilk tiyatronun burada kurulmuş olmasından ötürü olsa gerek "Karagöz Bahçesi" denildi. Şehrin kültür hayatına bir büyük canlılık getirdiği çeşitli kaynaklarca anlatılan tiyatrolu yıllar, 1914'e, yani Birinci Dünya Savaşı'nın başladığı günlere kadar devam eder. Sonra, kan, ateş ve özlem dolu "Muhacirlik" yılları başlar. Ta ki, Cumhuriyet'e kadar.

CUMHURİYET VE TİYATRO

Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasından sonra Trabzon'da kültür hayatı canlanmaya başlar. İlk hareket spor kulüplerinden gelir. 20 Ocak 1922'de İdmanocağı, temsil kolu kurar. Ve böylece, Cumhuriyet döneminin ilk perdesi, İdmanocağı Temsil Kolu sanatçıları tarafından sahneye konulan "Sultan Osman'ın Mezarında" isimli oyunla 20 Ocak 1922 günü açılır.

İdmanocağı Temsil Kolu'nu, Gençlerbirliği Temsil Kolu İzler ve "Gazete Düşmanı" isimli oyun, 17 Aralık 1923 günü sahnelenir.

Bu tarihten sonra arada 7 yıllık bir boşluk var. Bu dönemde tiyatro faaliyeti varsa bile kayıtlarına rastlanamadı.

1930 yılında İdmangücü Temsil Kolu kurulur. Ve o yıl Halit Fahri Ozansoy'un "Baykuş" isimli eseri sahnelenir.

1933 yılına gelindiğinde, Mehmet Alper'in başkanlığında Cemal Rıza Osmanpaşaoğlu, Kemal Kefeli ve Ömer Sıtkı Bey'den oluşan Halkevi Temsil Kolu kurulur. Böylece Trabzon'da tiyatro yeni bir güç kazanır. Halkevi Temsil Kolu, 29 Haziran 1933 günü Faruk Nafiz Çamlıbel'in 3 perdelik "Akın" isimli oyunu ile perdesini açar. Dört gece sahnelenen ve 3 bin kişinin izlediği oyunda, Muhittin Kösemen, Hüseyin Güç, Mehmet Alper, Cemal Rıza Osmanpaşaoğlu, Abdullah Eltan, Münir Tütüncü,Mustafa Bey, Nadire Hanım, ismi belirlenemeyen bir hanım ve Şerife Hanım rol alır. Aynı yıl Halkevi Temsil Kolu, yine Faruk Nafiz Çamlıbel'in 3 perdelik "Kahraman" isimli oyunu ile çıkar Trabzonlu'nun karşısına. Abdullah Eltan, Orhan Yurdakul, Enise Esneli ve Muhittin Kösemen'in rol aldığı oyunu daha sonra Reşat Nuri Güntekin'in "İstiklal", İbnürrefik Ahmet Nuri'nin "Şer'iye Mahkemesi" ve "İnkılap" isimli oyunları izler.

1934 yılında Halkevi Temsil Kolu'nun tek oyununa rastlanır. İbnürrefik Ahmet Nuri'nin "Himmet'in Oğlu" 24 Ağustos günü sahnelenir. O yıl Birlikspor da temsil kolu kurmuştur. 20 Eylül'de perdesini açan Birlikspor Temsil Kolu, Mahmut Yesari'nin "Yarasalar", J. Sartene'nin "Makasçılar", "Mezarda Işık" ve Nihat Sami Banarlı'nın "Kızıl Çağlayan" isimli eserlerini sunar Trabzonlular'a.

1935 yılında dört ayrı tiyatro topluluğu 7 oyunla açar perdesini. Yılın ilk oyunu Halkevi Temsil Kolu tarafından hazırlanan ve 6 Ocak günü sunulan "Hedef'tir. Bu oyunu İdmanocağı Temsil Kolunca 20 Ocak günü oynanan, ancak ismi tespit edilemeyen eser izler. 10 Şubat günü İdmangücü Temsil Kolu sanatçıları tarafından hazırlanan, Mahmut Yesari'nin "Hasbahçe" isimli oyunu perdesini açar. Halkevi Temsil Kolu, 17 Nisan'da Yaşar Nabi Nayır'ın "Mete"si ile çıkar Trabzonlu seyircilerin karşısına. Dekor ve kostümlerini resim öğretmeni Saim Özören'in yaptığı ve Cemal Rıza Osmanpaşaoğlu, Saadet Hanım, Nahide Hanım, Halis Ataman, Hüseyin Güç, Muhittin Kösemen, Yusuf Sezgin, Halit Muzaffer Korlu, Mehmet Alper ve Münir Tütüncü'nün rol aldığı oyun üç gece oynanır ve 4 bin kişi tarafından izlenir. Yılın son oyunu, Halkevi Temsil Kolu'nun 12 Mayıs'ta sunduğu, Faruk Nafiz Çamlıbel'in "Kahraman" isimli oyunudur. O yıl Birlikspor Temsil Kolunca da iki oyun sahnelendiği bilinmesine rağmen bu oyunların isimleri belirlenemedi.

1936 yılı oyunları, İdmangücü Temsil Kolunca 10 Ocak günü sahnelenen Reşat Nuri Güntekin'in "İstiklal" isimli eseri ile başlar. İdmanocağı Temsil Kolu 9 Şubat günü Baha Dürder'in "Kürsüden Uzakta" ve İbnürrefik Ahmet Nuri'nin "Şer'iye Mahkemesi" isimli eserleri ile perdesini açar. Halkevi Temsil Kolu ise 27 Şubat günü Aka Gündüz'ün "Mavi Yıldırım"ıyla seyirci karşısına çıkar. Birlikspor o yıl ismini Trabzonspor olarak değiştirir ve temsil kolu 30 Mart günü E. Gluck'un "Bir Azizlik" isimli oyunu ile seyircisiyle buluşur. Halkevi Temsil Kolu da, 16 Nisan'da, Muhittin Kösemen ve Münir Tütüncü'nün rol aldıkları, Faruk Nafiz Çamlıbel'in "Çoban" adlı eseri ile bir kere daha perdesini açar. 19 Nisan'da ise İdmanocağı Temsil Kolu, Müçteba Sebahattin Or'un "Gömdüğüm O Cihan" ve Baha Dürder'in "Bir Ceset Rekoru" isimli eserlerini sunar. Yılın son oyunu, 13 Haziran'da Trabzonspor Temsil Kolu tarafından sahnelenen Maurry'nin "Tavsiye Mektupları"dır.

1937 yılında Halkevi Temsil Kolu'nun faaliyetine rastlanmıyor. Yılın ilk oyunu 11 Ocak'ta perdesini açan İdmanocağı Temsil Kolunca sahnelenir. Ancak bu oyunun ismi tespit edilemedi. Trabzonspor Temsil Kolu da 17 Ocak günü Mahmut Yesari'nin "Hasbahçe"sini, 12 Şubat günü "Bekir'in Rüyası" ve Cemil Cahit Cem'in "Çapanoğlu", 4 Nisan'da Müçteba Sebahattin Or'un "Yağ Kandili" ve Mahmut Yesari'nin "Mektep Arkadaşı", 22 Mayıs'ta da Müçteba Sebahattin Or'un "Gömdüğüm O Cihan" adlı eserlerini sahneler.

1938 yılı, Trabzonspor Temsil Kolu'nun hazırladığı, Nihat Sami Banarlı'nın "Kızıl Çağlayan" isimli eseri ile 1 Ocak günü başlar. Halkevi Temsil Kolu ise 20 Şubat günü Cemil Cahit Cem'in "Derse Çalışıyoruz"u ile perde açar. Trabzonspor Temsil Kolu 11 Mart'ta Müçteba Sebahattin Or'un "Gömdüğüm O Cihan" isimli eseri ile ikinci defa seyircinin karşısına çıkar. Bu oyunu 23 Nisan'da Halkevi Temsil Kolu'nun sahnelediği "Himmet'in Oğlu" izler. Kemal Kefeli, Muhittin Kösemen, Abdullah Eltan, Hayri Erok, Mesut Evren, Mualla Evren, Mehlika Peker (Tanyeli), Levent Akman, Melahat Timur, Afife Akman, Nevzat Gürtuna'nın rol aldığı oyunun dekorunu Saim Özmen, müziğini ise Süleyman Hatipoğlu hazırlar. Trabzonspor Temsil Kolu 8 Mayıs'ta Faruk Nafiz Çamlıbel'in "Canavar", 3 Eylül'de de Aka Gündüz'ün "Yarım Osman" oyunlarıyla sezonu tamamlar.

BİN KİŞİLİK TİYATRO SALONU

Trabzon, 1939'da bin kişilik tiyatro salonuna kavuşur. Halkevi yönetimi, daha çok seyircinin yararlanabilmesi amacıyla başlattığı çalışmalar, bu yıl tamamlanır ve 4 bin lira harcanarak gerçekleştirilen bin kişilik yeni salon, 2 Şubat günü, Halkevi Temsil Kolu tarafından sahnelenen, Necip Fazıl Kısakürek'in "Tohum" isimli oyunu ile açılır. 1 Mayıs'ta Halkevi'nin ikinci oyunu olan Mahmut Yesari'nin "Çürük Merdiven"i perde açar. İdmanocağı Temsil Kolu 20 Mayıs günü "Ana" isimli oyunla seyircinin karşısına çıkar. Bu yıl Halkevi Temsil Kolu için oyunların peşpeşe geldiği bir yıl olur. Müçteba Sebahattin Or'un "Bir Damla Yaş" isimli eserinden sonra 3 Ekim'de Faruk Nafiz Çamlıbel'in "Ateş"i sahnelenir. Bu oyunda Muhittin Kösemen, Abdullah Eltan, Muzaffer Konuralp, Saadet Aysu ve Mesadet Uzel rol alır. 29 Ekim'de "Leblebici Horhor", 16 Aralık'ta da Münir Hamdi Kutsal'ın ismi belirlenemeyen müzikli bir oyunu yılın son oyunu olarak Trabzonlular'a sunulur.
1940 yılında çeşitli temsil kollarınca Trabzonlular'a sunulan oyun sayısı 15'i bulur. Yılın ilk oyunu, Halkevi Temsil Kolunca 22 Ocak'ta, Erzincan depreminde zarar görenlere yardım amacıyla sahnelenen "Çoban" olur. Bu oyunu 25 Şubat günü perde açan Yusuf Sururi Eruluç'un yazdığı "Bir Gönül Masalı" izler. 23 Mart'ta Vedat Örfi Bengü'nün "Kanun Adamı" ve Cemil Cahit Cem'in "Çapanoğlu"su, 30 Ekim'de Saim Kerim Kalkan'ın "Vatan ve Vazife"si, 21 Aralık'ta da Namık Kemal'in "Vatan Yahut Silistre" isimli oyunları seyirciye sunulur. Halkevi Temsil Kolu'nun Reşit Baran'ın uyarlaması "Mahçuplar", Aka Gündüz'ün "Yarım Osman", Münir Hamdi Kutsal'ın "Tırtıllar", Müçteba Sabahattin Or' un "Bir Damla Yaş", Mahmut Yesari'nin "Çürük Merdiven", İbnürrefik Ahmet Nuri'nin "Himmet'in Oğlu" ve Faruk Nafiz Çamlıbel'in "Ateş" adlı eserlerini de sahnelediği o yılın gazetelerinde yer almasına rağmen oynanış tarihleri belirtilmiyor. Aynı yıl İdmangücü Temsil Kolu, A. Bisson'un "O Kadın", Doğangençlik Temsil Kolu da Nihat Sami Banarlı'nın "Kızıl Çağlayan" isimli eserlerini sunar Trabzonlular'a.

1941 yılı 12 Nisan'ında Halkevi Temsil Kolunca sahnelenen İbnürrefik Ahmet Nuri'nin "Sekizinci" isimli oyunu ile tiyatro sezonu başlar. 10 Haziran'da yine İbnürrefik Ahmet Nuri'nin "Belkıs" isimli eseri sahnelenir. 8 Temmuz'da Yunus Nüshet Unat"ın "Para Delisi" sunulur. 29 Ağustos'ta ise Muhlis Sebahattin Bey'in "Ayşe" opereti perde açar, oyunun yönetmeni Abdullah Eltan'dır. Muzaffer Korlu ve Mesadet Uzel'in rol aldığı Vedat Nedim Tör'ün "Kör" isimli eserinden sonra 29 Ekim'de İbnürrefik Ahmet Nuri'nin "Şer'iye Mahkemesi" ve daha sonra da Faruk Nafiz Çamlıbel'in "Kahraman" isimli eseri sunulur. 8 Kasım günü de Necmiati Temsil Kolu, Vedat Örfi Bengü'nün "Kanun Adamı" ve Maurey'den uyarlanan "Tavsiye Mektupları" ile perde açar.

1942'de perdeler 19 Şubat'ta Halkevi Temsil Kolu tarafından sahnelenen Vedat Nedim Tör'ün "Değişen Adam" ve Musahipzade Celal'in "Fermanlı Deli Hazretleri" ile açılır. 28 Şubat günü İdmangücü Temsil Kolu, A. Bisson'un "O Kadın" isimli oyunuyla seyircisi ile buluşur. Necmiati Temsil Kolu ise 14 Mart'ta Müçteba Sebahattin Or'un iki eseri "Bir Damla Yaş" ile "Yirmibirinci Asırda"yı sunar.

1943 yılı 1 Mayıs'ında Halkevi Temsil Kolu "Cehennem" isimli oyunla açar perdesini. 29 Haziran'da ise "Yaşayan Ölü" ve Yunus Nüshet Unat'ın "Para Delisi" sunulur seyirciye. Yılın son oyunu, 11 Eylül günü sahnelenen Mahmut Yesari' nin eseri "Erkek GÜzeli"dir.

1944'te Trabzon tiyatro seyircisi biri Shakespeare' den diğeri Sofokles'ten iki oyun da seyreder diğerlerinin yanı sıra. Yılın ilk oyunu Halkevi Temsil Kolunca 3 Şubat günü sahnelenen "TV Radyo Neşriyatı" isimli eser olur. İdmanocağı Temsil Kolu da 20 Mayıs günü Müçteba Sebahattin Or'un "Gömdüğüm O Cihan" ve Mehmet Ali Çamlıca'nın "İnsan Sarrafı" isimli eserleriyle açar perdesini. Halkevi Temsil Kolu 21 Haziran'da Nihat Sami Banarlı'nın "Kızıl Çağlayan"ını sahneler. 15 Temmuz'da ise Talat Gözbak'ın sahneye koyduğu Shakespeare'in "Romeo ve Juliet'i sunulur seyirciye. 20 Ekim gecesi ise yine Talat Gözbak'ın sahnelediği ve Hüsnü Güler, Nermin Karatepe, Muzaffer Konuralp, Sıtkı Gürses, Muhittin Kösemen, Niyazi Tarakçıoğlu, Demir Türközü, Hayri Erok, Burhan Savaşer, Kemal Gündoğdu, Rasim Altmışdört ve Güner Karatepe'nin rol aldığı, Sofokles'in "Kral Oidipus"u ile açılır perde. Yılın son oyunu, Necip Fazıl Kısakürek'in "Bir Adam Yaratmak" isimli eserdir.

1945 tiyatro mevsimi, Halkevi Temsil Kolu'nun 3 Şubat günü sahnelediği Münir Hamdi Kutsal'ın "Tırtıllar" isimli müzikali ile başlar. 10 Şubat günü ise Yusuf Sezgin, Niyazi Tarakçıoğlu, Nevin Karatepe ve Serap İnci'nin rol aldığı Mahmut Yesari'nin "Bobstiller"i sunulur seyirciye. Aynı gece İdmangücü "Vicdanın Emri" isimli eserle perdesini açar. 25 Şubat'ta sahnelenen, Reşit Baran'ın Babiche'ten uyarladığı "Mahçuplar" yılın son oyunu olur.

1946'da Necmiati Temsil Kolu 1 Şubat'ta Muharrem Gürses'in "Köroğlu" isimli oyunu ile perdesini açar. Bunu Halkevi Temsil Kolu' nun 26 Şubat'ta sahnelediği Vedat Örfi Bengü'nün "Kanun Adamı" ve ardından da İbnürrefik Ahmet Nuri'nin "Şer'iye Mahkemesi" sahnelenir.

1947 yılında Halkevi Temsil Kolu, Azam Akıdıl'ın sahneye koyduğu ve Rahmi Ergüney, Hayri Erok, Murat Ateş, Muzaffer Korlu, Suat Güreli, Murat Nemlioğlu'nun rol aldıkları, Kaşif Başkaya'nın "Bir İlan Tahtası" isimli eseri ile 23 Nisan'da perdesini açar. Bu oyunu 25 Haziran'da "Tarih Utandı" ve Cemil Cahit Cem'in yazdığı "Derse Çalışıyoruz" isimli iki oyun daha izler.

İKİ YILDA 16 OYUN

1948-1950 yılları arasında Halkevi Temsil Kolu, "Yanlış Yol", "Kumarbazlar", "Mannik Dudu", "Şeytanın Parmağı" Halit Fahri Ozansoy'un "Baykuş", "Bir Millet Uyanıyor", "Yalnız Efe", "Yağ Kandili", A. Bisson'un "O Kadın", "Gavur İmamı", Mücteba Sebahattin Or' un "Gömdüğüm O Cihan", Aka Gündüz'ün "Yanm Osman", Mahmut Yesari'nin "Hasbahçe", "Sancağın Şerefi" ve "Devrim Yolcuları" isimli eserlerini sahneler. 1950 yılında Doğangençlik Temsil Kolu da Müçteba Sebahattin Or'un "Bir Damla Yaş" oyunuyla perdesini açar.

1951 yılı ise Trabzon'da tiyatrolu yılların sonudur. O yıl sadece Doğangençlik Temsil Kolu "Ali Yerine Veli" isimli bir oyun sahneler. O yılın ilk ve son oyunudur bu. Çünkü Halkevleri'nin faaliyeti durdurulmuş, diğer spor kulüplerinin temsil kollarına verdikleri ağırlık ise giderek yok olmuştur.

SONUN BAŞLANGICI

1953 yılı sanki sonun başlangıcıdır. Doğangençlik Temsil Kolu 5 Nisan' da Mücteba Sebahattin Or'un "Gömdüğüm O Cihan" ve Baha Dürder'in "Bir Ceset Rekoru" isimli eserleri ile perdesini açar. 12 Mayıs'ta ise Vedat Örfi Bengü'nün "Kanun Adamı", "Ört Ölelim" ve Müçteba Sabahattin Or'un "Bir Damla Yaş" isimli oyunlarını ard arda sahneler. Sonra Trabzon'da perdeler kapanır.

Halkevi Temsil Kolu'nda görevalan sanatçıların isimlerini imkanlar oranında vermeye çalışmıştık. Spor kulüplerinin temsil kollarında görev alanların tümünü bulmak mümkün olmadı. Bulabildiklerimiz, İdmangücü Temsil Kolu: Muzaffer Korlu, Yusuf Sezgin, Mehmet Aykanat, Muhittin Kösemen, Abdullah Eltan, Cemal Rıza Osmanpaşaoğlu. Doğangençlik Temsil Kolu: İhsan Gençsoy, Muzaffer Yoloğlu, Ali Kılıçer, Niyazi Tarakçıoğlu, Galip Şahin, Recep Aydın, Kenan Kalkan, Muhsin Kurtaran, Cemal Rıza Osmanpaşaoğlu, Abdullah Eltan, Muhittin Kösemen. Tüm temsil kollarında görev alan ve bir dönem Trabzon'unun kültür hayatına büyük katkıları bulunan o güzel insanları, saygı ile anıyoruz. Eğer onlar, o sevgi dolu yürekleri ile bu sanatın ışığını Trabzon'a taşımamış olsalardı, köklü bir kültüre sahip bu güzel şehir, geçmişinde ciddi bir eksiklikle günümüze gelecekti. Şüphe yok ki tiyatro, toplumlar için en iyi okuldur. Bu gerçeğin asırların gerisinden gelen örnekleri, medeniyetler yaratan Anadolumuzda hala dimdik ayakta durmaktadır.

VE AMATÖR TİYATRO KULÜBÜ

Sonra yıllar yılları kovalar. Sezon sonlarında turneye çıkan Ankara ve İstanbul tiyatroları'nın Trabzon'a her gelişleri bir sanat olayı olur. Trabzonlu, tiyatro seyredebilmenin heyecanını Devlet Tiyatrolarının ya da özel tiyatroların getirdikleri oyunlarla yaşar. 1953 yılına kadar var olan sahneler de birden kayıplara karışmıştır. Turneye gelen tiyatrolar, sinema salonlarında temsil vermek mecburiyetinde kalırlar. Trabzon ki, İstanbul'dan çok önce tarih sahnesinde var olmuş bir şehirdir ve o şehir 1400 sene önce tiyatroya kavuşmuştur. Evet, Trabzon'un tarih sahnesinde görünüşü milattan önce 2000 yıllarına dayanıyor. Oysa İstanbul milattan sonra 325 yılında, yeni bir başkent arayan İmparator Konstantin tarafından kurdurulur ve 330 yılında törenle başkent ilan edilir. Şehrin adı da kurucusundan dolayı Konstantinopolis olur (Mahmut Goloğlu, Anadolu'nun Milli Devleti Pontos, sayfa 116). Varlığı böylesine tarihin derinliklerine dayanan Trabzon'a hiç de yakışacak bir görüntü değildir bu. Ama gerçektir. Trabzonlu, beyaz perdesi sökülerek kaldırılan, elverişsiz sahnelerde ve hiç de tiyatro mekanı olmayan sinema salonlarında tiyatro özlemini gidermeye çalışır. O da yılda iki ya da üç oyun seyrederek.

Trabzon'da perdelerin kapandığı 1953 yılından tam 10 yıl sonra, 1962 yılının başlarında tiyatro sevdalısı bir grup insan çıkar ortaya. Amaç, kapanan perdeyi yeniden açmaktır. Haluk Ongan, Yusuf Sezgin, İzzet Ergüney, Sina Kami, Turhan Feyzioğlu, Erdem Aksoy, Yüksel Albayraktar, İbrahim Küçüktepe ve Fikret Tercan'ın gayretleriyle Amatör Tiyatro Kulübü kurulur. Yıllarca beklenen bir ateştir bu ve yakılmıştır. Bir anda alevlenir. Öncelikle bir salon gereklidir. Zamanın belediye Başkanı Suat Oyman'ın destekleriyle, sorun büyümeden çözülür. Bugünkü Hamamizade İhsan Kültür Merkezi (1963 yılında önce Lale sonra da Sümer Sineması)nın altında, bir zamanlar tütün deposu olarak kullanılan (bugün Devlet Tiyatroları'nın Oda Tiyatrosu) bodrum, belediyeden çok ucuz bir fiyata kiralanır (O günleri dakika dakika yaşamış bir insan olarak, yazının son bölümüne, yeri geldikçe anılarımı da katmak istiyorum).

Amatör Tiyatro Kulübü artık salona kavuşmuştur; ama, yılların deposu temizlenecek, onarılacak, sahne yapılacak, ışık sistemi kurulacak sonra da seyirci koltukları yaptırılacaktır. Bütün bunlar, kasasında birkaç lira aidatından başka parası olmayan bir kuruluş için hayalden öte değildir. Bugün rahmet ve saygı ile andığım o iki insan, Ongan ve Sezgin, bu sorunların da üstesinden gelmeyi öylesine başardılar ki, bizlere sadece oyun çalışmak ve dekorların yapımında denebilirse yardımcı olmak kalmıştı. İlk oyun, Turgut Özakman'ın "Duvarların Ötesi" olarak seçildi. Oyunu, İsmet Savaşkan sahneye koyuyordu; Yusuf Sezgin dekoru ve makyajı üstlenmişti. Okuma provaları başladığında Haluk Ongan'ın sakin ve telaşsız hali, oyunda rol alanları şaşkına çeviriyordu. Hepimiz, tiyatro kültürüne sahip, her oyunu beğenmeyen ve bilerek eleştiren bir seyircinin karşısına çıkacağımızı biliyor ve giderek yaklaşan o günün heyecanı ile adeta titriyorduk. Mesai bitimi başlayan çalışmalar, gece yarılarına kadar sürüyordu. Biliyorduk ki, oyunu, sessiz, sakin ama her şeyi ince eleyip sık dokuyan iki hocamıza, Ongan ve Sezgin'e beğendirmeliydik önce. Heyecan dolu geceler, geceleri, haftalar, ayları ekledi peşine ve sevgi dolu bir çalışmanın sonunda, 1963 yılının 1 Mayıs'ında Amatör Tiyatro Kulübü "Duvarların Ötesi" ile açtı perdesini. Trabzon'da yerleşik tiyatroların perdeleri kapanalı tam tamına 10 yıl olmuştu. O yıllar boyu bu şehrin insanı, İstanbul ya da Ankara tiyatrolarının getirdikleri oyunları seyretmekle özlemini gidermeye çalışmıştı. On yıllık bir boşluktan sonra kavuştuğu kendi tiyatrosuna sevgisini de bir anda göstermeye başladı. Amatör Tiyatro Kulübü'nün 144 kişilik salonu hemen her oyun gecesi bir tek boş koltuk kalmamacasına doluyordu. Oyunda İsmet Savaşkan, Sacit Baturalp, Zühtü Ellezoğlu, Rüştü Yanlıoğlu rol almıştı. Oyun çevre ilçelerde de oynandı.

1964 yılında Amatör Tiyatro Kulübü perdesini Thomas Hegger ve Jasua Logan'ın yazdığı Haluk Ongan'ın sahneye koyduğu "Zafer Madalyası" ile açtı. Zühtü Ellezoğlu, Süleyman S. Tekcan, İsmet Savaşkan, Sacit Baturalp, Ertan Gençsoy, Turhan Feyzioğlu, İlkay Somel, Hilmi Güner, Ataç Sevil, Rüştü Yanlıoğlu ve Mahmut Çol'un rol aldığı oyunda hemşireyi, o sıralarda Trabzon'da barış gönüllüsü olarak bulunan Jean Zettlemoyer oynuyordu. Zafer Madalyası çevre illerde de sahnelendi. Bu arada, Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu, Trabzon'a davet edildi ve iki tiyatro, Trabzonlu tiyatroseverlere, "İsyancılar" ve "Zafer Madalyası"nı bir hafta boyunca, adeta bir şenlik havası içinde sundu.

1965 yılında, Trabzon'da ilk defa kutlanan 504. Fetih Şenlikleri'ne Amatör Tiyatro Kulübü "Fatihten Tablolar"la katıldı.

1966'da ise Trabzon Amatör Tiyatro Klübü, Nazım Kurşunlu'nun "Fatih"ini sahneledi. Haluk Ongan'ın sahneye koyduğu oyunda Turhan Feyzioğlu, İlkay Somel, Fikret Tercan, Ahmet Aktulga, Numan Tekcan, Muhittin Köseoğlu, Ergün Sezgin, Özer Kayserili, Erdal Çalı, Ali Özer, Duygu Ataman, İsmet Savaşkan, Canan Horulu, Temel Zihni, Mehmet Çalık rol aldı.

1967 yılında perde Nazım Kurşunlu'nun "Tuzak" isimli eseriyle açıldı. Oyunu Haluk Ongan sahnelemişti.

1968 yılında Trabzonlular, Amatör Kulübü'nden, Reginald Rose'nin yazdığı ve Haluk Ongan'ın sahneye koyduğu "Oniki Öfkeli Adam" isimli oyunu izledi.

1969 yılının oyunu ise "Melekler Mutfağı" idi. Albert Husson'un oyunu yine Haluk Ongan tarafından sahneye konulmuştu.

1971 yılı, Amatör Tiyatro Kulübü'nün sahnesine "Montserrat"yı getirdi. Emanuel Rables'in oyununu Turgut Aksoy sahneledi.

1973 yılında ise iki oyun art arda geldi. Önce, Ephraim Kishon'un yazdığı ve Haluk Ongan'ın sahnelediği "Bir Tavsiye Mektubu" perde açtı. Ardından da Musahipzade Celal'in "Balabanağa" isimli oyunu Haluk Ongan tarafından sahnelendi. Bu oyunda, yılların tiyatro sevdalısı Yusuf Sezgin de rol aldı.

1975'te Amatör Tiyatro Kulübü'nün perdesi Kerim Korcan'ın "Linç" isimli oyunu ile açılır. Oyunun yönetmeni Haluk Ongan'dır.

1976 yılında Nikolai Gogol'un "Müfettiş"i Haluk Ongan tarafından Halk Eğitim Merkezi Salonu'nda sahnelenir.

Trabzon'da 1972, 1974 ve 1976 yıllarında Haluk Ongan'ın sahneye koyduğu "Allı ile Güllü", "Pamuk Prenses" ve "Tom Sawyer" isimli çocuk oyunları oynanır.

Oyunlar bu kadarla kalmaz elbette. Karadeniz Teknik Üniversitesi Tiyatro Topluluğu birbirinden güzel oyunlar sahneler hemen her ders yılında.

Tiyatro geçmişi 1400 yıl gerilere giden Trabzon, Amatör Tiyatro Kulübü'nden sonra Devlet Tiyatroları'nın ilk sahnesinin kurulmasıyla yerleşik bir tiyatroya kavuşur. Şimdi artık her sezon, Trabzon'da da perdeler açılıyor, spotlar bir başka dünyayı aydınlatıyor ve bir büyük kültür mutfağından sevgiler sunuluyor insanlığa.

KAYNAKLAR
Trabzon İl Yıllığı 1973.
Mahmut Goloğlu, (Trabzon Tarihi)
Osmanlı Şehirleri (Milliyet Yayınları)
Ahmet Özer ve Aslan Pulathaneli (Trabzon Dergisi, 3. ve 4. sayılar).
Mahmut Goloğlu, (Anadolu'nun Milli Devleti Pontos)
Mehmet Ongan Arşivi

Yayınlanma Tarihi : 25 Kasım 2009

M.Ö. 670 Kolonileştirme döneminin başlaması. Kafkaslar üzerinden Trabzona yapılan Kimmer baskınları ve kentin yıkıma uğratılması.

M.Ö. 609-550 Medler dönemi. Med Kralı Keyaksares, Asur devletini yıktıktan sonra Lidya ile Anadolu'yu bölüşmeyi amaçlayan bir anlaşma yaptı. Bu bölüşmede Medler Trabzon'u aldılar.

M.Ö. 550-332 Persler dönemi. Persler, Med ve Lidya egemenliğini kırdıktan sonra Karadeniz kolonilerinin ve Trabzon'un özerkliklerine dokunmadılar. Daha sonra kervanlara saldırılar artınca, Persler karadaki güçlerini kullanarak Doğu Karadeniz'i "Pontos Kapadokyası" denilen büyük bir satraplık haline getirdi. M.Ö. 334'de Makedonya Kralı İskender, Persleri yenince, kent yeniden özerkliğe kavuştu.

M.Ö. 332-66 İskenderin ölmesinden sonra, Karadeniz kentlerinde yetke boşluğu ortaya çıktı. Bu sırada bir Pers soylusu olduğunu iddia eden Mitridates, yeni bir devletin çekirdeğini oluşturarak Pontos İmparatorluğunu kurdu. Trabzon da bu imparatorluğun sınırları içinde yer aldı. M.Ö. 133'de Bergama krallığına yerleşen Romalılar ile Pontos arasında Mitridates Savaşları adı verilen uzun savaşlar yeraldı. M.Ö.66'da Roma Generali Pompeius, Kelkit ve Yeşilırmak vadilerinden savaşarak Trabzon ardındaki Pariyadres dağlarına kadar sokuldu. Burada Mitridates yenildi ve kent Romalıların eline geçti.
Romalılar dönemi. Pompeius, Pontos egemenliğine son verdikten sonra, Trabzon'a "Civitas Libera", (serbest kent) statüsü tanıdı. M.S.254'de kuzeyden gelen Gotlar ve Boranlar kenti yağmalamaları üzerine, Romalılar kente "Legio i Pontica" adıyla güçlü bir garnizon yerleştirdiler. Roma İmparatorluğu 395'de doğu ve batı devletlerine ayrılması sonunda Trabzon bölgesi Doğu Roma'nın sınırları içinde kaldı.

M.S.395 Bizans egemenliğinin başlaması. VI.Yüzyılda yoğunlaşan Bizans-Sasanlı çatışmaları yüzünden Çin'den yapılan ipek alımı tehlikeye düşünce, yeni açılan İpek Yolu Kafkas ve Lazika (Çoruh havzası ve doğusu) üzerinden işlemeye başladı. Trabzon'da ticaret gelişti. Trabzon ve çevresindeki kentler "Khaldia Theması" adı altında birleştirildi.

705 Arapların Trabzon'u ele geçirmesi. 705 yılında Araplar Ankara çevresine yerleştiler. Buradan Trabzon'a akıncı yolladılar. Bu akınlar sırasında Trabzon Arapların eline geçti. Bundan sonra kent Araplarla Bizanslılar arasında el değiştirdi.

715 Bizanslıların kenti yeniden ele geçirmeleri.

717 Trabzon'un tekrar Araplarca alınması.

718 Kentte Bizans egemenliğinin tekrar kurulması.

724 Kent surlarının dışındaki bölgeyi Arapların istilası. Bizanslıların Trabzon'u geri alması.

850 Malatya'nın Arap valisi Ömer bin Abdullah Trabzon yöresini istila edişi.

893 Trabzon'un Bizans egemenliğine girişi.

1075 XI.Yüzyılda Türk güçleri Malazgirt zaferinden sonra Türkmenler Trabzon yöresine kadar ilerlediler. Bölgeye akınlar düzenleyerek hakim oldular. Anadolu Selçuklu Devletinin kurulmasıyla savaş alanı Marmara çevrelerine kayınca, Bizanslı Teodoros Gabras, Trabzon ve yöresini geri almayı başardı.

1081 Trabzon ve çevresini ele geçiren Teodoros Gabras bir süre sonra bağımsızlığını ilan etti. Bu dönemde Danişmendliler Trabzon ve yöreye saldırılar düzenledilerse de, Gabras çevrede üstünlüğünü sürdürdü. Gürcü Kralı David de, bölgeye saldırılar düzenledi fakat fazla tutunamadı.

1098 Teodoros Gabras ölünce Bizans Trabzon'a vali olarak Gregoros Taronites'i atadı. Taronides de bir süre sonra bağımsızlığını ilan edince, Bizanslılar 1107'de Trabzon'a bir ordu göndererek Taronides'i yendiler ve tutsak ettiler. Trabzon tekrar Bizansa bağlandı.

1115 Danişmendlilerden aldığı yardımla Bizansa karşı koyan Konstantin Gabras Trabzon'da başa geçti. Gabras bu arada Türk beylikleri arasındaki savaşlarda yer aldı. Mengücük Emiri İshak ile beraber Danişmendlilere karşı Şiran bölgesinde savaştı. Yenilerek geri Trabzon'a döndü.

1143 Bizansta tahta çıkan I.Manuel Komnenos ilk iş olarak Trabzon'a bir ordu gönderdi. K.Gabras öldürülerek kent tekrar Bizans'a bağlandı.

1204 4.Haçlı seferi sırasında Haçlılar Bizans İmparatorluğunu yıkarak İstanbul'da bir Latin İmparatorluğu kurdular. Bu kargaşa ortamından yararlanan Aleksios Komnenos, Gürcü Kraliçesi Tamara'nın da yardımıyla Trabzon üzerine yürüdü ve kenti alarak Pontos Devletini kurdu.

1228 Selçuklu Sultanı I.Alaeddin Keykubad, Sinop, Samsun, Ünye'yi kurtardıktan sonra, Trabzon'u kuşattı. Pontoslular Trabzon kalesine sığındılar. Selçuklular kale surları üzerinde savaşırken birden patlayan fırtına ve yağmur, kalenin düşmesini engelledi. Selçuklu ordusu dağılarak dağlara ve ormanlara sığındı. Maçka ormanlarında tutsak edilen Gıyaseddin Keyhusrev daha sonra serbest bırakıldı. Anadolu Selçuklularının Anadolu üzerindeki egemenlikleri yassıçimen savaşından sonra kesinleşince, Trabzon Pontos Kralı Andronikos Selçuklu egemenliğini tanıyarak yıllık vergiyle Keykubad'a bağlandı.

1245 Trabzon'da çıkan büyük bir yangın kenti tamamiyle tahrip etti. Bundan sonra kent yeniden kuruldu. Selçukluların Anadolu'da zayıflamasıyla Pontoslular tekrar bağımsızlıklarını ilan etti.

1306 Asya ve Avrupa ticaretinin önemli bir bölümü Trabzon kentinden Cenevizliler kanalıyla gerçekleşmekteydi. Kentte güçlenen Cenevizliler serbest koloni ve vergi bağışıklığı istediler. Aleksios kabul etmeyince çatışmalar başladı. Aleksios, Pervaneoğullarından Gazi Çelebiyle anlaşarak Karadeniz kıyılarını Cenevizlilerden temizledi. Aleksios, Venediklilerle ticaret anlaşması yaparak transit ticareti Venediklere verdi.

1319 Pervaneoğullarından Gazi Çelebi ile Pontosluların arası açıldı. Gazi Çelebi Trabzon'u kuşattı, kentte yangınlar çıkarttı.

1347 Akkoyunlular, Trabzon'a akın düzenleyerek kenti yaktılar. Bu sırada veba salgını, ardından deprem oldu. Kent ıssızlaştı, bunu fırsat bilen Cenevizliler kenti yağmaladılar. Bir yıl sonra 1348'de Akkoyunlu Tur Ali Bey Trabzon'u kuşattı. Bu sırada Ceneviz donanması da Pontos donanmasını yok etti. 1349'da Pontos'un başına geçen III. Aleksios Komnenos Türk Beylikleriyle iyi geçinme yoluna gitti. Kızı ve kızkardeşlerini Türk beylerine vererek akrabalıklar kurdu. Akkoyunlulara vergi ve gerektiğinde asker göndermeyi üstlendi.

1454 İstanbul'un fethinden sonra Osmanlılar'a vergi vermeye başlayan Pontos, bu kez Safevi Şeyhi Cüneyd'in saldırısına uğradı. Aya Fokas (Akçakale) denilen yerde savaşa tutuştularsa da Pontoslular yenilerek Trabzon Surlarına çekildiler. Cüneyd kenti kuşattı. Kentin düşeceğini anlayan Osmanlılar, Trabzon'u Safevilere bırakmamak için Fatih Sultan Mehmet, Hızır Bey komutasındaki Osmanlı Ordusunu Trabzon'a yollayarak Cüneyd'e gözdağı verdi. Cüneyd kuşatmayı durdurarak geri döndü.

1461 Fatih Sultan Mehmet'in kenti fethi.

1625 Kazakların Kent üzerine saldırmaları.

1631 Trabzon'da Kazak baskını.

1816 İlk Tuzcuoğlu ayaklanması.

1818 Kalcıoğlu, Hacısalihoğlu ve Dedeoğlu ayaklanmaları.

1821 İkinci Tuzcuoğlu ayaklanması.

1825 Şatıroğlu ayaklanması.

1832 Üçüncü Tuzcuoğlu ayaklanması.

1895 Ayrılıkçı Ermenilerin ayaklanma girişimi.

17 Kasım 1914 Rus donanmasının Trabzon'u bombalaması.

8-11 Şubat 1915 Trabzon'da yeni Rus bommardımanı.

18 Nisan 1916 Trabzon'da Rus işgali.

24 Şubat 1918 Trabzon'un kurtuluşu.

Yayınlanma Tarihi : 13 Kasım 2009

SÖYLEŞİ "GÜNÜMÜZDE ÇANKAYA"

Vakfımız ve Derneğimizce düzenlenen “GÜNÜMÜZDE ÇANKAYA” söyleşisi 10 Ekim 2009 Cumartesi günü Saat 16:00 da TÜRK-İŞ Konferans salonunda yapıldı.

Açış konuşması Trabzon Vakfı Başkanı Bilgin AYGÜL tarafından yapılan ve Çankaya Belediye Başkanı Sayın Bülent TANIK’ın konuşmacı olarak katıldığı söyleşiyi, A.Ü.Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr.Ruşen KELEŞ yönetti.

Söyleşide Bülent TANIK, Çankaya Belediyesi'nin yürütmekte olduğu çalışmaları, yapılması gereken hizmetleri anlatmasının ardından konuklardan gelen soruları yanıtladı.

Yayınlanma Tarihi : 15 Ekim 2009